Düş bile olsa
“Akil” denilen insanların duyurulduğu günün gecesiydi. Üstüne üstlük aynı günün gecesinde, her tür basın yayın organlarının “akil” adamlarınca alabildiğine ve de olabildiğince şişirilmiş evinde kükrek, dışarıda ürkek aslanının gerçek (Real) bir Madridli karşısında aldığı bozgunun sonrası hem de. Bütün bunlara dayanabilmek için şalgam suyu eşliğinde attığım iki tek ve sek rakının ardından… İyiliklere, güzelliklere karşı gelsin, tümü de okuyanların üzerine olsun; ama hoş olmayan bir düş gördüm o gecenin uykusunda. İlginçten de öte, korkunçtu. Hem de a-acayip.
Ankara’ da oturup dururken Antalya’da operaya gidesimiz tutmuş. Garipliğin ilki bu. İlginç de denilebilir belki. Karı koca ve tek dikili ağacımız oğlumuz. O da askerde üstelik. Bu da garipliğin bir başkası. Hem askerde, hem bizle. İlginç ötesi. Gişenin açık ve alçak küçük penceresinden kafamı sokuyorum, bilet istiyorum. 69 kuruş tutuyor bilet. Ama teki mi, tümü mü bilemiyorum. 69 kuruş dedim ama kuruş mu lira mı onu da bilemiyorum. Ne ki ortada bir 69 var. Görevli bu 69 a kafayı takıyor ve sağa sola telefonlar ediyor, niye 69 diye. 65, 70 olsa olmaz mıymış. Ben bekliyorum. Niye böyle bir eder çıktığına ilişkin bilgim var; ama söyleyip konuyu uzatmak istemiyorum. Adamın da para üstünü tam vermek gibi bir titizliği tutuyor. Yine sağa ve sola telefonlar ediyor para üstü bulmaya çalışıyor ve buluyor. Onu getirmek de askerde olması gereken oğluma düşüyor.
Adam, yine kuruş mu lira mı olduğu belirsiz 69’un derdinde. İlk kez mi satıyordu da bileti uyanası tuttu anlamadım. Ama dayanamadım, adamı rahatlatmak için bildiğimi bilmesini istedim. Devletin dayanılmaz ve inanılmaz görev tutkusu yüzünden, zamanında, sözün gelişi her yıl bilet ederlerinin %3.8 oranında artırılması yönünde ilginç bir karar aldıysa, yıllardır da bu kararı değiştiremediyse 69 un da böyle çıkmış olabileceğini dilim döndüğünce anlatmaya çalışıyorum.
Adamcağız hem dinlemeye ve anlamaya çalışıyordu; hem de işini yapmaya uğraşıyordu. Çünkü, gişenin önü birden bire kalabalıklaşmıştı. 18 olmaya yakın ya da yaklaşan oğlanlar habire yükleniyorlardı. Sanki opera gişesinden bir ayaktopu karşılaşmasına bilet alacaklardı. Ya da ilk kez açık saçık bir film izleyecek gibiydiler. Daha çok ayaktopu izleyicisi itiş kakışı vardı aralarında. Bu arada paranın üstü gelmiş oluyor ve biletimizi de, ne kadar olduğunu bilmediğim 69 un üstünü de alıp girişe yöneliyoruz.
Giriş kapısının önünde bir yığın pabuç var. Cami kapısı gibi. Şaşkınız. İçeri girmek isterken de bir kadın görevli pabuçlarımızı çıkartmamızı söylüyor. Bir kez daha şaşırıyoruz. “ Burası pabuç çıkarılacak yer değil” mi diyorum, “Ne pabucu?” mu diye dikleniyoruz, “Pabuç mabuç çıkartmam ben” mi diyorum bilemiyorum; ama bunlardan birini ya da tümüyle başka bir şey söylüyorum; sonra da kadını omuzlar gibi elimin ve kolumun tersiyle itiyorum bir yana, giriyoruz içeriye. Kadın da birinin adını seslenerek yitip gidiyor ters yöne.
Salonun kapısına geldiğimizde ise çakılıp duruyoruz, çünkü donup kalıyoruz. Koltuk arasındaki geniş geçiş yerine enine boyuna bir örtü serilmiş ve yine pek çok ayakkabı konmuş. Çocuk ayakkabısı. Çocuklar ise örtünün üzerinde, koltuk aralarında bağrış çağrı oynuyorlar. Sıkılmış başlarıyla pek çok kadın da onları izliyor şen şakrak. Girilecek gibi değil. Oturulacak gibi değil. Opera gibi değil.
O sırada yanımıza, kadın görevlinin çağırdığı erkek görevli geliyor. Pabuçsuz girmemiz gerektiğini söylüyor. Bana göre iri kıyım biri. Sağ ayağını da sol ayağımın önüne koyuyor. Hem ürküntü verecek; hem de yürütmeyecek beni. Nasıl oldu bilmiyorum, o sol ayağımla kıyım irisi adamın sağ ayağını yavaş yavaş ittiriyorum. İttiriyorum, ittiriyorum ve toparlamasını sağlıyorum. Dişlerimin arasından da “Parayı geri verin” diyorum. “Tamam” diyor, gidiyor. Bir süre sonra 69 mu 70 mi olduğunu bilmediğim bir parayı sayıyor avucuma ve gidiyoruz. “Eyvah!” diyorum. “Sonunda geldik mi buralara!”
Derken yağmurlu bir Ankara sabahına uyanıyorum. Düşten kurtulmuş olsam da sevinemiyorum. Orta şekerli kahvemi içerken düş bile olsa korkunç geliyor gördüklerim. Akillere mi yoksa miyav diyen aslana mı söyleneceğimin şaşkınlığındayım.
EVRENSEL'İNMANŞETİ
![Marmaris Turgut Koyu’nu kurtaran mahkeme kararı: “ÇED gerekli değildir” kararı iptal](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/284338.jpg)
Marmaris Turgut Koyu’nu kurtaran mahkeme kararı: “ÇED gerekli değildir” kararı iptal
![Kaynak sağlığa, eğitime değil sanayiye aktı](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/254547.jpg)
İletişim Başkanlığı deprem raporu: Kaynak sağlığa, eğitime değil sanayiye aktı
![Çayırhan işçilerinin özelleştirmeye karşı yürüyüşü devam ediyor:](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/284233.jpg)
Özelleştirme karşıtı yürüyüş sürüyor: Eylemler üretimi de etkilemeli
![Diyarbakırlı işçiler sürece ilişkin temkinli, iktidardan umutsuz](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/280807.jpg)
Evrensel'i Takip Et