Bir çiçek, kaç bahar? -I
Fotoğraf: Envato
Geçtiğimiz ayın sonunda Amerikan spor kültürünü baştan aşağı değiştirebilecek, esaslı bir kararın haberini aldık. 12 NBA sezonunu ardında bırakan Jason Collins, büyük liglerde aktif sporculuk yaşamını sürdürürken “açılan” (cinsel kimliğini açıklayan) ilk gey oldu.
Kişisel hayatını daimi bir işkence haline getiren bu sırdan azade olmak isterken, temel saiklerinden biri doğru yöndeki örgütlü bir ilerlemenin ilk adımını atmaktı. Sports Illustrated’daki -birçok spor yazarının kariyerine meydan okuyacak kadar etkileyici bir üslupla yazılmış- açıklama metninde, geçen sezonki koçu Doc Rivers’ın sözlerini alıntıladı. “Bir yere çabuk ulaşmak istiyorsan, tek başına yola çık. Fazla mesafe katetmek istiyorsan, grup halinde yola çık.” Açıkça destek talep ediyordu. Takım arkadaşlarından, meslektaşlarından, siyaset adamlarından, Stanford mezunlarından, herkesten. Ve bunların her birinden, başta tahayyül edemeyeceği kadar büyük bir destek aldı. Aslında karşımızdakinin homofobinin son kalelerinden olan, halen testosteronun yönettiği bu maço çevreyi dönüştürebilecek kadar esaslı bir haber olduğunun ayırdına varmamızı sağlayan şey metnin kendisi değil, bu tepkilerin işaret ettiği tonu tamamen farklı yeni bir dilin suretiydi.
14 yıllık hakemlik kariyeri 2009’da futbol federasyonu, askeriye ve mahkemenin el birliği etmesiyle geri dönüşü olmayan bir yola sokulmaya çalışılan Halil İbrahim Dinçdağ’ın mücadelesi ise (kimseyi şaşırtmayacak ama) görece sessiz sedasız devam ediyor. Davanın 21 Mayıs’taki sekizinci duruşmasında sunulan bilirkişi raporu yeni bir umut kapısı araladı. Ancak tıpkı Collins gibi, Dinçdağ da özel yaşamının kendi iradesi dışında ifşa edilmesi ve meslek haklarının elinden alınması üzerine başlattığı bu mücadeleyi bunlarla sınırlı görmüyor. Artık sadece spor dünyasını temizlemekle ya da gelecekteki hakemler için bir örnek teşkil etmekle ilgilenmiyor, günlük hayatın her alanında nefret söylemi eşliğinde toplumun dış çeperlerine buyur edilen tüm “marjinal” ilan edilmiş kimseler için bir öncü olma amacı güdüyor.
Geçtiğimiz ay içinde Dinçdağ’ın siddethikayeleri.com’a verdiği, yaşadıklarının kabaca bir izleğini sunan söyleşi fazla yankı bulmadı. Neden sonra bu söyleşi sırasında elindeki bir pankartla verdiği poz, sosyal medyada -bu tip mücadeleler için- nadir bir ‘viralite’ kazandı. Pankartı bitiren cümle ilham vericiydi: “Mücadelenizde tek de olsanız vazgeçmeyin çünkü, bir çiçekle bahar gelmez ama her bahar bir çiçekle başlar.”
Collins açılma kararı için destek talep etmeden önce, bunu 2003’te değil de 2013’te yapıyor olduğu için şanslı hissettiğini vurgulamıştı. Aslında on yıl, bu tip konularda bir toplumun genel tavrının dramatik değişimler göstermesi için yeterli bir süre addedilmez. Fakat Amerikan toplumundaki LGBT uyanışı, bu açıdan önemli bir istisna. Eşcinsel evlilikleri onaylayan nüfusun bu süreçte üçte bir oranından, yüzde elli üzerine çıkışı da bunu yansıtan verilerden. Bu kabulü hızlandıran şeylerin başında, Collins gibi öncülerin ayağa kalkıp eyleme geçme kararları geliyor. Kariyerinin zirvesinde açılma kararı alırken kendini bir ‘vebalı’ konumuna soktuğunun bilincinde olan ve böylelikle tüm sponsorluk anlaşmalarını çöpe atan Martina Navratilova. Ya da beyzbol ligindeki ilk siyah olarak, ülkedeki en büyük güçlerin birlik olup açtığı savaşa rağmen sevdiği oyuna sıkı sıkıya tutunup 10 sezonluk bir kariyer elde eden Jackie Robinson. Bunlar yalnızca spor dünyasındaki örnekler ve bize şunu hatırlatmaya yarıyorlar, gerçekten de her bahar bir çiçekle başlıyor.
Türkiye’de de LGBT dayanışmasının, tüm ihtimallerin karşısında olduğu bir dönemde filizlenip birçok hayata ışık olduğunu söylemek lazım. İkili cinsiyet düzenine karşı mücadeleleri, diğer kolektiflerden utanç verecek kadar sınırlı bir destek bulsa da kısa zamanda toplumda önemli bir farkındalık halesi yarattı. Fakat gerçekliği ıskalamamalıyız, bu mücadele aynı oranda yasal ve hukuki kazanımlara dönüşemiyor. Öte yandan en son R.Ç. davasında da geniş ölçeklerde kanıksanmış bir hal aldığı görülebilen nefret, öylece karşımızda duruyor.
Burası farklılıkların kutlandığı bir ülke değil ve yakın zamanda da olmayacak. Faşizm, yasakçılık ve iktidar hoyratlığının sıradanlaştığı günlerde, lanetlenmiş “marjinal” sıfatı Dinçdağ gibilerine tahsis edilecek ve elbette faturaya tabi olacak. Bu da bize şunu hatırlatacak, bir çiçekle bahar gelmiyor.
- Kevin Ware'ın acısına bakmak 07 Nisan 2013 10:44
- Kapıdan 03 Mart 2013 08:20
- Yıldızların biraz üzerinde 17 Şubat 2013 10:30
- Gaipten yeni haberler 10 Şubat 2013 08:10
- Çamurun içinde 20 Ocak 2013 12:43
- Bizim çocuklar başardı 13 Ocak 2013 10:22
- Kötü bir tane 30 Aralık 2012 09:32
- Panoptikon 23 Aralık 2012 10:52
- Ev dediği ücra adadan uzakta 09 Aralık 2012 13:57
- Cennette huzursuzluk 02 Aralık 2012 10:19
- Belleksiz otlaklar ülkesi 25 Kasım 2012 11:01
- Basketbol eleştirisinin bugünü 18 Kasım 2012 11:41