26 Mayıs 2013 10:39

Yaşasın sivil itaatsizlik!

Yaşasın sivil itaatsizlik!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Özgürlük, adalet, onur, eşitlik! Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) Tunus’ta yapmayı öngördüğü kongresini güvenlik endişesi ile İstanbul’da yapmaya karar vermişti. Dünyanın en köklü insan hakları örgütlerinden biri olarak FIDH, 1922 yılında kurulmuş. Fransızca konuşulan ülkelerle bağı çok daha güçlü olan bu örgütün, tahmin edilebileceği gibi öncüleri Fransa başta olmak üzere Fransa’nın özellikle Afrika ve Ortadoğu’daki sömürgelerinden geliyor. Son yıllarda Fransızca konuşan ülkelere İngilizce ve İspanyolca konuşulan ülkelerden insan hakları örgütlerinin de eklenmesi ile 164’e çıkan üye sayısı ile dillerini de çoğaltmak zorunda kalmış.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin,  Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin oluşumunda rolü olan bu federasyonun 38. Kongresi 23 Mayısta açılışını Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ile, kapanışını ise Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile gerçekleştirdi.Hem açılış toplantısına, hem de kapanışa İstanbul Valisi de katılmıştı. Devlet yetkililerinin eksikler olsa da insan hakları alanında Türkiye’nin büyük ilerleme kaydettiğini ifade ettikleri, bu ilerlemenin göstergesi olarak FIDH kongresinin Türkiye’de yapılmasına vurgu yaptıkları konuşmalar dinledik. Bu dönem başkanlığı devredecek olan Souhayr Belhassen başta olmak üzere Türkiye’deki hak ihlallerine dikkat çekilse de bir insan hakları eylemcisi olarak süreçte içime sinmeyen pek çok ayrıntı var. Kongrenin düzenlenmesi için T.C. Başbakanlık Tanıtım Fonu, Fransa Cumhurbaşkanlığı, Hollanda Kraliyeti gibi kaynaklardan destek sağlanmış olması rahatsızlık duyma nedenlerimden biri örneğin. Bu desteğin temel kaynağı bizlerin ödediği vergiler olsa da, bunca yıldır gönüllüsü olduğum insan hakları örgütlerinin simgelerinin yanına bu kurumların simgelerinin yerleştirilip görünür kılınmaları ve dolayısıyla bunca yıllık yargısız infazların, faili belli meçhullerin, işkencelerin, işkencede cezasızlığın, insansız uçaklarla bombalamaların, demokrasi getirmek adı altında işgallerin, bahar adı altında yeni sömürgeleştirmelerin faillerinin aklanması kabul edilir olamaz.
Daha birkaç hafta önce 17 yaşında bir çocuğu kafasından vuran memurunu koruyup kollayan, bu çocuğu terörist ilan edip hedef gözeterek, kasıtlı biber gazı kullanımını ve dolayısıyla AİHM’in Türkiye’yi daha önce de mahkum ettiği işkence suçunu meşrulaştırma çabası içindeki bir valinin katılımını, üstelik de bize protokol kuralları hatırlatmaları eşliğinde dayatmaları da kabul edebileceğim bir tutum değildir.
Kongrenin son kapanış konuşmasını Türkiye İnsan Hakları Vakfı adına yapmam gerekiyordu. Güvenlik endişesinin insan hakları eylemcileri için engel olmaması gerektiğini, Tunus’taki insan hakları eylemcilerinin yanında olmadığımız için üzüldüğümü söyleyerek başladığım, insan hakları ihlallerinin devletler eliyle gerçekleştirildiğini hatırlatıp, barışın da bir lütuf değil Kürtlerin yıllardır sürdürdükleri mücadelenin sonucu olduğu belirterek bitirdiğim konuşma yüreğimi soğutmadı. İnsan hakları mücadelesi, uluslar arası fonların çekiciliğinde bir profesyonelleşme alanına dönüşerek, biz insan hakları eylemcilerini gittikçe daha çok kaygılandıran bir kisveye bürünmektedir. İnsan hakları mücadelesinin neye ve kime karşı verildiğini anımsamak gerekiyor. İnsan hakları bir müzakere değil, mücadele alanıdır öncelikle…
Bu vesileyle gördük ki, jakobenizmin orijinali bizdeki taklitlerini aratmaktadır. Devlet protokolünü iyi bilen bir insan hakları federasyonu ile de tanışmış olduk böylece. Yaşasın sivil itaatsizlik!

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa