Ankara Konferansı bize ne diyor?
Fotoğraf: Envato
Demokrasi ve Barış Konferansı geçtiğimiz cumartesi ve pazar günleri Ankara’da yapıldı.
Katılımcıların ifadesine göre, Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleştirilmesinin sorunlarına ilişkin çözümler üretme gayret ve coşkusunun damga vurduğu konferans son derece başarılı geçmiştir. Nitekim dün gazetemize izlenimlerini yazan, konferansın katılımcıları da olan Sennur Sezer, Fatih Polat, Nuray Sancar ve Sayat Tekir’in değerlendirmeleri de bu doğrultudadır.
Kuşkusuz konferansta amaç, sadece “başarılı bir toplantı” değildir. Tersine “başarılı bir toplantı” sadece başlangıç için önemlidir. Bu yüzden de asıl önemli olan, konferansın bir araya getirdiği güçlerin, çevrelerin, kişilerin; konferansın kararlarları doğrultusunda, mücadeleye katılmasını gerekli gördükleri tüm toplumsal kesimleri (onların örgütlerini), kişileri harekete geçirmek üzere adım atmak için aralarında birlik sağlamalarıdır. Aksi halde konferansta konuşulanlar “gök kubbede hoş bir seda” olarak kalır!
İçinden geçtiğimiz dönem, Ankara Konferansı’nın merkezi teması olan Kürt sorununun çözümünde taraf olma, Türkiye’nin demokratikleştirilmesi mücadelesinin, tüm demokrasi ve barış güçlerinin mücadelesi olarak sürdürmenin gereği, alınan kararları ertelemeden, aşındırmadan hayata geçirilmesini gerektirmektedir. Burada da ilk adım, konferansa katılması gereken ama şu ya da bu nedenle konferansın dışında kalmış kesimlerden başlayarak konferansın çağrılarına uyacakların yelpazesini genişletmektir. Bunun için kararlı adımlar atmaktır.
Ve elbette ki konferans, Kürtler, Aleviler, tüm dini, etnik azınlıkların üstündeki baskının kaldırılmasını elbette asla gözden kaçırmamalıdır, ama burada en önemli görev de Türk kökenli halkın konferansın ortaya koyduğu talep ve amaçlara kazanılmasıdır. Evet bugün düzenin sahibi egemen burjuvazi Türk ulusal değerleri üstünde biçimlenmiştir; Türk çoğunluk ezen bir ulustur ama burjuvazinin egemen olduğu sınıflı toplumda, Türk kökenli halk ezen egemen burjuva sınıfın mensubu değildir. Tersine onlar da egemen sınıfın kurbanı ve köleleri olarak; sömürülen, savaşa sürülen, ezilen, yarın endişesi içinde kıvranan kendisi için bir kurtuluş arayan (işçisiyle, çeşitli emekçi tabakalarıyla) bir halktır. Dolayısıyla bu kesim içinde ulusalcıların, sermaye partilerinin bu halk kesiminin milliyetini, dini duygularını ya da diğer “hassasiyetlerini” istismar etmesi oyununu bozmak, bu konferansın en belirleyici görevi olmak durumundadır. Konferansın Ankara’da toplanmasının asli nedeni de budur. Dolayısıyla konferansın çağrıcılarının ve bu çağrıya ilk yanıt verenlerin Ankara’da düzenlediği konferansın asıl amacı Türk kökenli işçileri, emekçileri, her meslekten halk kesimlerini Türkiye’nin, halkların eşit haklar temelinde kardeş olduğu, demokratik Türkiye mücadelesine kazanmaktır. Bunun da ulusalcılığa, dini ve mezhep ayrımcılığına, baskıya ve emekçi sınıflar üstündeki her türden sömürüye karşı mücadeleyi gerçek temellerine oturtmaktan başka bir yolu yoktur.
Bu alanda ulusal, dinsel ön yargıları, ulusalcı çitlerle örülü sınırları aşmanın güçlükleri ortadadır ama hangi önemli iş kolaydır ki?
Bu saatten itibaren artık, “Kürt sorununda taraf olmak ayrı Türkiye’nin demokratikleşmesi ayrı; Kürt sorununun çözümüne dair girişimlerde taraf olma konusunda endişeliyiz, kaygılarımız var ama demokratikleşmede de elbette tarafız” tutumu, çeşitli gerekçelerle ayrı “inisiyatifler oluşturma”, kendilerini ortak mücadele adımlarından ayıran bahaneler geliştirme artık sürdürülemezdir. Bunu sürdürmek sürece katılacak güçlerin önünde, niyet bu olmasa da barikat oluşturmaktır.
Gelinen aşamada artık; Ankara Konferansı’na katılanların ve konferansın çağrısının kendisine yapıldığını hisseden herkesin en önemli görevi şimdi, konferansın ortaya koyacağı demokrasi ve özgürlük talepleri doğrultusunda, tüm Türkiye halkını, özellikle de Türk kökenli halk çoğunluğunun; egemen güçlerin, ırkçı, şoven, odakların etkisinden kurtarılması için tüm olanakları kullanarak mücadele etmeleridir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00