Kan parası neyin karşılığı?
Kafası enjeksiyon makinesine sıkışarak can veren Çocuk İşçi Ahmet Yıldız’ın babası işyeri sahibinden şikayetçi olmaktan vazgeçmiş. Sanığın kusurlu olduğunu mahkeme tespit etmiş. Farklı kaynaklarda farklı şekillerde yer alıyor haber. Zaman gazetesinde, Ahmet’in babasının bir diyeceğinin olmadığı belirtilmiş. Babasının “Oğlumu Allah verdi, Allah aldı. Eceli, kaderi öyledir. Yapılacak bir şey veya kimseye düşmanlığımız yoktur. Allah’ın emrine ne diyebilirim. Bir şey diyemem… Allah onun işini gücünü rast getirsin. Kesinlikle o kişi de böyle olmasını istemezdi.” şeklinde konuştuğu ifade edilmiş.
Evrensel gazetesinde ise babanın başka ifadelerine de yer verilmiş. Sanık yakınlarının kendisini tehdit ettiğini ve suç duyurusunda bulunduğu belirtilmiş haberde. Ayrıca her iki tarafın avukatlarının bildirdiğine göre ölen Ahmet Yıldız’ın ailesinin her türlü maddi ve manevi zararı giderilmiş de… Kan parası yani… Ayrıca, sanık, savunmasında sporcu olduğunu belirtmiş ve haziran ayında yapılacak olan kickboks maçlarına katılmak için tahliyesini istemiş. Allah’tan (!), bu isteği reddedilmiş. Acaba, Ahmet’in canı karşılığında ne kadar para verildi aileye? Ailenin maddi ve manevi zararı neydi yani? Ölçüldüğünde kaç çıktı Ahmet’in canı? Baba vazgeçse de, sistem vazgeçmiyor anlaşılan… Sanık hakkında 6 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılmış. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da, avukatı aracılığıyla davaya katılarak takip ediyormuş. Biz de davanın takibindeyiz. Ona göre…
Kan parası, meydana gelen bir zarardan sorumlu olan ya da zarara yol açan kişinin ya da kurumun ödediği bir para. Akan kanın karşılığında verilen tazminat gibi bir şey. Suçluluğun göstergesi… Bunun karşılığında, zarara sebep olan kişi ya da kurum hukuki süreçten kurtuluyor: “Parasıyla değil mi kardeşim! Al da paranı, ses çıkarma! Beni de davayla falan uğraştırma. Zaten benim maçım da var. Ona yetişmem lazım.”
Kan parası tanıdık bir olgu. Herkes ne olduğunu biliyor. Hatta sigorta şirketleri bile ürün satarken “Yarın öbür gün lazım olur. Allah korusun, bir kaza yaparsınız. Kan parası falan ödemeniz gerekir…” gibi ifadeler kullanıyorlar. Bizzat karşılaştım bu durumla.
Yıllar önce yangın çıkan bir çocuk yurdunda ölen çocukların aileleri de dava etmemişti yurt yetkililerini. Kurban vermişlerdi çocuklarını… Kim bilir ne karşılığında? Sürekli çocuklarımızı kurban veriyoruz. Sürekli başlarına bir şey geliyor bu ülkede çocuklarımızın. En son Antalya Cezaevindeki çocuk mahkumların başına gelenlere ilişkin iddialar: Tecavüz, şiddet. İzmir’de çocuk mahkumların başına gelenler: İşkence, onur kırıcı muamele, tecrit, tedavi haklarının engellenmesi… Bir milyon çocuk işçi… Eğitim sisteminde çocukların başlarına gelenler… Merkezi sınavlar… Korkunç bir rekabet ortamı… Gladyatörler gibi birbirine vurduruluyorlar. Zorla süt içiriliyorlar, hasta oluyorlar. Hayatları sürekli kontrol altında… Milli bayram kutlamaları emrediliyor. Bunca ağır yükün sonunda genç yaşta kendilerini alkollü içkiye verenler oluyor. Bu baskının üstesinden nasıl gelecekler başka türlü? Onlara rehberlik eden yetişkinler ne yapıyorsa; kapitalist üretim biçiminin değersizleştirme ve onursuzlaştırma sürecinin üstesinden gelmek için ne yapıyorlarsa, onu yapıyorlar: Kafayı çekiyorlar. Sonra da yöneticiler çıkıp, “kafası ayık gençlik” istediklerini söylüyorlar. Çocuklar ve gençler için güvenli bir ülke oluşturmak yerine, faşizan müdahalelerle onların yaşamları üzerinde söz hakkına sahip olmak istiyorlar. Anne babalar gerektiğinde seve seve, bazen istemeden çocuklarını kurban ediyorlar. Katiller, sorumluluklarını kabullenmek, cezalarını çekmeye razı olmak yerine kan parası verme yüzsüzlüğünü gösteriyorlar.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!
Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.
Evrensel'i Takip Et