30 Mayıs 2013

Cenevre öncesinde taraflar karışık

ABD ve Rusya’nın inisiyatifiyle, “Suriye krizine siyasi bir çözüm bulmak” amacıyla, haziran ayı içinde (kesin tarihi henüz belli değil)  yapılması planlanan Cenevre Konferansı öncesinde taraflar mevzilerini güçlendirmek için girişimlerini yoğunlaştırdı.
Gelen haberler, Esad rejiminin konferansa Suriye Başbakanı Vail El Halki başkanlığında yüksek düzeyli bir heyetle katılacağı yönünde. İran’ın da konferansa en azından prensipte karşı olmadığı bilinmektedir. Bu yüzden de Rusya cephesi şimdilik, Cenevre’ye “birlik ve bütünlük içinde” gidecek görünmektedir.
Ancak Suriye muhalefeti cephesi, konferansa katılıp katılmayacağı yönünde bile ciddi bir karalılık ortaya koyamamış durumda. Muhalefetin ve “Suriye dostları” denilen ülkelerin girişimleriyle muhalefeti örgütleme, bir iradeye kavuşturma girişimleri de “sıktıkça gevşeyen bir yalama vida” gibi, giderek daha çok çözülme alametleri gösteren muhalefeti toplamaya yetmiyor, yetmeyecek görünüyor. İstanbul toplantılarında da Davutoğlu’nun girişimlerine karşın muhalefet bir sonuç alabilmiş değil. “Merkez muhalefetin” bu sefil halinin de en çok El Kaideci ve cihatçı grupların işine geldiğini söylemek herhalde gerçeğin en yalın halini ifade etmek olur.
Sadece Suriye içindeki muhalefet de değil, ABD’nin bölgedeki birinci dereceden önemli müttefikleri Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’nin Cenevre’ye ayaklarını sürüyerek gidecekleri gözleniyor. Çünkü ABD ve Rusya, şeriatçı silahlı grupları dışlayarak rejimle batı yanlısı “merkez muhalefet” arasında bir barış sağlama girişimi, bölge ülkelerinin Suriye üstünden bölgesel güç olma amaçlarıyla çatışıyor.
Dahası ABD cephesinin en önemli gücü olan AB de, böyle soruna siyasi çözüm arandığı bir dönemde Fransa ve İngiltere’nin önderliğinde muhalefete silah ambargosunu kaldıran bir karar alarak, adeta süreci provoke eden, ayrı baş çekme gibi görünen bir girişime imza atmıştır. Öte yandan Rusya da Suriye’ye “gelişmiş füze bataryaları vereceğini” açıklayarak, konferansı daha toplanmadan baskı altına almayı, eğer uzlaşma olmazsa Suriye’ye yardımdan vazgeçmeyeceğini göstererek, karşı taraftaki kargaşayı körüklemeyi amaçlamıştır.  
Kısacası Rusya cephesinin rahatlığı ve ABD’yi kendi çözümüne çekmiş olmanın psikolojik üstünlüğü karşısında ABD’nin Konferansa taşımak istediği güçler, her an çatışmaya hazır, alınacak kararları etkisiz kılma özellikleri de taşıyan, soruna “siyasi çözüm bulmayı” zayıflatan çelişmeleriyle Cenevre Konferansı’nın başının üstündeki Demokles Kılıcı olarak durmaktadır.
Ancak bu siyasi-diplomatik saflaşmanın Suriye ve bölgedeki karşılığı bir köşe yazısının cümleleriyle ifade edilmeyecek kadar karmaşık ve bölgedeki yeni gerilim ve çatışmaları tetikleyecek mahiyettedir.
Şöyle ki; Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye üçlüsünün kendi ağırlıklarını hissettirmek için El Nusra ve Cihatçı güçlere el altından destekleri sürecektir. Ve bu güçler Suriye krizinin kendilerini muhatap alınmadan çözülemeyeceğini göstermek için saldırılarını en yüksek düzeye çıkarmak isteyeceklerdir. Öte yandan Esad rejimi ise, son haftalar içinde stratejik kimi noktaları ele geçirerek kazandığı askeri başarıları sürdürerek muhalefeti mümkün olduğu kadar geriletmiş olarak masaya gelmesi için elindeki güçleri kullanacaktır.
Ancak Suriye merkezli girişimler ve gelişmeler bunlardan ibaret değildir. Tersine Doğu Akdeniz’de ABD ve Rusya arasındaki mücadele, bir yanıyla Cenevre’de masaya taşınırken öte yandan çatışmanın yönünü karakterini etkileyecek yeni argümanlar ortaya çıkarılmaktadır.
Başbakan Erdoğan’ın ABD gezisinden beri, “Suriye’de savaşan yabancı güçleri” öne çıkarıp Hizbullah ve İran’ı işaret etmeye başlaması, Başbakan yardımcılarının Hizbullah’a yönelik eleştirilerini “Hizbulşeytan”, “Hizbülad” (putperest) demeye kadar vardırmaları herhalde boşuna değildir. Ki, Hizbullah, Aydın Çubukçu’nun önceki gün gazetemizdeki köşesinde son derece yalın ifade ettiği gibi bölgedeki “herhangi bir örgüt” değil, İsrail’e karşı savaşma iradesi göstermiş bir örgüt olduğu kadar Lübnan gibi bir ülkede de iktidarın da büyük ortağı durumundadır.
AKP Hükümeti bu tavrıyla, dün Esad’la girdiği ve bugün duvara çarpan mezhep çatışmasını kışkırtıcı tutumunu şimdi Lübnan’a ve bölgeye yaymak için hamle yaptığını göstermiş olmaktadır.
Alevi-Sünni, Şii-Sünni çatışması gibi bin 500 yıllık ve İslam dünyasında her zaman yıkıcı sonuçları olmuş bir kavgayı kışkırtarak içine sürüklendiği bataktan kurtulmayı amaçlayan AKP Hükümeti, öyle görünmektedir ki bataklığın daha derin bölgelerine yüzmektedir!
Ama bunun onu kurtarmayacağını yakında daha iyi göreceğiz.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et