31 Mayıs 2013

Ahmet Yıldız 13 yaşındaydı. Adana’daki yoksul ailelerden birinin çocuğuydu. Okul giderlerini karşılayabilmek için bir plastik fabrikasında ayak işlerini görmek için işe başladı. Ancak işveren onu plastik enjeksiyon makinesinin başına geçirdi. Kısa bir süre sonra da Ahmet’in başı enjeksiyon makinesine sıkıştı ve çocuk ağır yaralandı. İşveren onu hastaneye götürdüğünde “Trafik kazası geçirdi” dedi. Ne var ki yalanı kısa sürede ortaya çıktı. Çıktı ama Ahmet kurtarılamadı.
Açılan dava nedeniyle hazırlanan bilirkişi raporu işverenin kusurlu olduğunu ortaya koyunca, işveren hakkında, “Taksirle ölüme neden olma” suçundan 6 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı...
Açıldı ama Ahmet artık yaşamıyordu.
Bilirkişi raporunu okuyunca, “Suçlular cezasını bulursa, belki öteki çocuk işçilerin can güvenliği sağlanır” diye düşünürken gazetelerde yeni bir haber yayınlandı: Ahmet’in babası davadan vazgeçmişti. Peki, Ahmet’in babası, ne olmuştu da çocuğunun ölümünden sorumlu tutulan işverenin suçlandığı, büyük olasılıkla ceza alacağı davadan vazgeçmişti? Davanın başlangıcında, sanık yakınları tarafından tehdit edildiğini söyleyerek savcılığa suç duyurusunda bulunan baba düşüncesini neden değiştirmişti? Bu soruların yanıtları da sanık avukatının “Ahmet Yıldız’ın ailesinin her türlü maddi manevi zararını karşıladıklarını” belirttiği sözlerinde gizli. Ailenin avukatı da iki tarafın anlaştığını ve maddi, manevi zararlarının giderildiğini ifade etmiş. Bu şu anlama geliyor: Seyyar satıcılık yaparak ailesini geçindirmeye çalışan yoksul baba önce tehdit, ardından “ikna” edilmişti. Sonuç; alan razı veren razı. Geriye çocuk Ahmet’in gazete sayfalarından hep 13 yaşında bakacak olan fotoğrafı kaldı. Tıpkı Ceylan Önkol, Uğur Kaymaz gibi... Bizse şunu düşündük: Ölmeseydi, Ahmet’in belki de uzun ve güzel olacak yaşamının bedeli acaba ne kadardı? Bu arada, babanın davadan vazgeçmesinden cesaret alan Ahmet’in işvereni, haziran ayında yapılacak kickboks maçlarına katılmak için tahliyesini talep etmiş...
Aynı gün gazetelerde bir haber daha yayınlandı. Ülkenin Başbakanı, art arda patlayan bombalarla 51 insanın yaşamını yitirdiği Reyhanlı’ya patlamadan tam 14 gün sonra gidecekti. Başbakan yola çıkmadan önce, küçük kasabanın evleri boyandı, yolları asfaltlandı. Patlama nedeniyle ortalığa saçılan parçalanmış bedenlerden, kopuk bacaklardan iz bırakılmadı. Bu arada, bir de açıklama yapıldı: Reyhanlılıların maddi manevi tüm zararları karşılanmıştı. Belediye başkanı da, o güne dek 1684 kişiye 7.5 milyon TL ödendiğini belirtti. Kısacası, AKP hükümeti, yanlış politikaları nedeniyle ölümünden sorumlu olduğu 51 kişinin kan parasını ödemişti. Tıpkı Ahmet Yıldız’ınki gibi. Geriye yakınlarını yitiren Reyhanlılıların, bu olanları sindiremeyen onurlu insanların gazete sayfalarından taşan acılı ve öfkeli yüzleri kaldı. Hak, adalet, onur, vicdan nerede mi? Haksızlığa, sömürüye, savaşa karşı olan insanların örgütlü mücadelesinde... Bu mücadele sürdüğü sürece, bir gün mutlaka, ama mutlaka bu haksızlıkların hesabı sorulacaktır...

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et