Kürt meselesi üzerine
Fotoğraf: Envato
Şimdiye dek Kürt meselesi üzerine açık ve net fazla bir şey yazmadım. Geçen hafta sonunda yapılmış olan iki günlük toplantı hakkında da ne leh ne de aleyhte bir cümle ettim. Konu hakkında sessizliğimi korumaya çalıştım, öyle gözüküyor ki, daha da koruyacağım. Bir dostumuzun bu tavrımı eleştiren yazısı üzerine, kendisine, teşekkürlerimle bir cevabi yazı gönderdim. Dostumuz da, benim yazımın üzerinde kendi kanaatini de paylaşarak, bana yanıt gönderdi. Biz aramızda konuyu hallettik sayılır. Ancak, benzer düşünen dostlar olabileceği endişesiyle ve konumumu netleştirmek amacıyla, bana yöneltilen itiraza vermiş olduğum yanıtı, ana fikri kaybetmeden, burada sizlerle de, yazı boyutunda kısaca, paylaşmak istiyorum.
Bir kere, sol bir insan olarak, etnik kimlikle değil, sınıf bilinci ile ilgilenmekteyim. İkinci olarak, meselenin kökten çözümünün, tüm yöre halklarının kurtuluşunun, Dicle Haber Ajansı ve benzeri yerlerde zaman zaman açıkça ifade etmiş olduğum üzere, Türk, Kürt, Arap, Ermeni ve sair halkların birleşimi ile “Ortadoğu Birleşik Sosyalist Devletler Birliği” oluşumunda olduğunu düşünüyorum. Üçüncü olarak, böyle bir ütopyaya ulaşmanın güçlüğü karşısında daha kısa dönemli çözüm olarak da, bundan yaklaşık 2 veya 3 ay kadar önceleri Prof. Gençay Gürsoy’un yönettiği Cezayir Salonu toplantısında, yöresel bağımsız yönetim oluşturulması üzerinde de açıkça fikrimi beyan etmiş bulunuyorum.
Bugünkü duruma gelince, ben bu çözümü beğenmemekle beraber, süreci hiçbir şekilde baltalamıyorum, fakat sessiz kalıyorum. Çünkü, birincisi, bu mesele, ABD ile Kürtler arasındaki bir mesele olmayıp, bizim aramızdaki meseledir. Başbakan ABD’de iken Ahmet Türk’ün ABD ziyaretini hayra yoramadım. Bu zat, ABD ziyareti sonrasında ABD ile aralarında fikir birliği olduğunu söylerken, bir siyasi lider olarak nasıl farkında olmaz ki, farklı güçler arasında fikir birliği değil, emir ve emre uyma birliği olabilir. Nasıl bilinmez ki, güçlü devlet çözüme katkı sunarken, doğal olarak kendi çıkarı yönünde aktör olur. İkincisi, AKP ve Başbakanın tüm tutum ve tavırları ve Başbakanın başkanlık hevesleri ortada iken, yeni anayasaya kendine ortak alma durumu ile karşı karşıya kaldığında, tüm KCK vb. tutuklulukları ve Habur olayını unutturarak, Kürtlerle iş birliğine girişmesi de hayra alamet görülemez.
Sünni milliyetçi tabana oturmuş bir parti olan AKP’ye yöre halkı oy verirken belki de kandırılmıştı. Bugün bu mesele de Sünni temelde çözülüp, gelecekte Alevi veya Şii Kürtlerle Sünni Kürtler çatışmaya girerse, böylesi böl-yönet projesi emperyalistlerin olduğu kadar, mikro emperyalist emelli AKP’nin de işine gelmez mi! Üçüncüsü, Başbakanın başkanlık hırsına her ne kadar Kürt cephesinin olumlu bakmadığı görülüyor, hatta dile getiriliyorsa da, bu konuda açık ve kesin ret ifadesi kullanılmadı. Başkanlık da olsa, önce şu kan bir dursun, sonra öbür meselelere bakarız mantığı bana doğru gelmiyor. Tabiatıyla kan dursun, bunun aksini kimse istemez, ben de istemem. Ancak, AKP’nin planı nedir? Hiç değilse, böyle bir plan ya da anlaşma varsa, bunun taraflarca açıklanması gerekmez mi? Eğer bu iş yeni bir kandırmaya gidiyorsa, nasıl sorumluluk alınır ki?
Bu saptamalardan sonra şunu söylemek durumundayım: Türk, Kürt, Ermeni ve Arap vs. biz insanız ve tek birlikte olduğumuz ve uğrunda mücadele etmemiz gereken taban emekçi olmamız ve sömürülmemizdir. Eğer bir toplumsal mücadele verilecekse, kimlik için olan da kısmen meşru olmakla beraber, daha kutsalı sömürüye ve sermayeye karşı verilecek kollektif mücadeledir. Bizi ayrıştıran, bir çok neden yanında, en önemlisi kapitalizmin paylaşımcı olmayan, bundan dolayı dışlayıcı niteliğidir. O nedenle, nasıl Türk emekçinin sermaye altında ezilmesine karşı isem, aynı şekilde Kürt emekçinin de Kürt işverenin altında sömürülmesine karşıyım. Bu nedenlerle yürütülen görüşmeleri benimsememekle beraber, sessizliğimi korumada kararlıyım. Geçmişte, TÜSİAD başkanının, sanırım, Diyarbakır’da yöre iş insanları ile çektiği halay kadar, şimdilerde yine TÜSİAD’ın Cizre’de zirve projesi de aynı derecede ürkütücüdür. Umuyorum, ben haksız çıkarım, mücadele AKP çizgisinden farklı ve anlamlı bir mecraya sürüklenir ve tüm bölge halkları hem AKP’den hem de kapitalizmden kurtularak, gerçek kurtuluşa kavuşur.
- Emek zulmü meselesi irdelenmelidir 21 Aralık 2024 04:36
- Ortadoğu: Bataklığın kan gölüne dönüştürülmesi 14 Aralık 2024 04:31
- Asgari ücret konusu hafife alınmamalıdır! 07 Aralık 2024 04:50
- Çöküş ivmesi durabilir mi, durdurulabilir mi? 30 Kasım 2024 04:51
- Sistemin sis perdesi: Bütçe tartışmaları 23 Kasım 2024 05:00
- Akılcılığa yöneliş 16 Kasım 2024 04:51
- TÜYAP konuşmaları 09 Kasım 2024 04:25
- Cumhuriyet halk rejimidir, fakat… 02 Kasım 2024 05:08
- Kaos 26 Ekim 2024 03:57
- Kevork Ağabey, müjde, oğlun Nobel aldı! 19 Ekim 2024 04:46
- Siyasi yalan 12 Ekim 2024 05:00
- İktidarın anayasa histerisine şiddetle karşı çıkılmalıdır! 05 Ekim 2024 04:33