‘En az gelişmişliğin’ sorumlusu kim?
Dünkü gazetemizin manşeti, Birleşmiş Milletler En Az Gelişmiş Ülkeler (*) Konferansı’nın (BM-EAGÜ) İstanbul’da yapılan dördüncüsünü gündeme taşımıştı.
Toplantının açılışını Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yaparken, oturumun öteki önemli konuşmacısı da BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon olmuş. En Az Gelişmiş Ülkeler Konferansı, ilk kez 1971 yılında, 25 en az gelişmiş ülkenin az çok yaşanır ülkeler olması için toplanmış ve o günden bugüne bu ülkelerde yoksullaşmayı azaltmak için uğraşmış. Ama geçen 40 yılda en az gelişmiş ülkelerin sayısı yaklaşık iki kat artarak 25’ten 48’e çıkmış!
Cumhurbaşkanı Gül, konferansta yaptığı toplantıda, “Bu durum bu şekilde devam edemez ve sürdürülemez. Günde 1 dolardan daha az gelirle yaşayan 1 milyardan fazla kişi varken, uluslararası toplumun geri kalanı bu kişilerin acılarına gözlerini kapatamaz... Bundan da daha kötü bir şekilde, ekonomik ve sosyal anlamdaki gelişmelere rağmen en az gelişmiş ülkeler ve dünyanın geri kalanı arasındaki açık giderek daha fazlalaşmaktadır...” diyerek adeta bu “en az gelişmiş ülkelerin” hamisi gibi konuşmuş.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon ise Gül’ün verdiği rakamları yineledikten sonra, “Parçalanmış bir küresel ekonomi görüyoruz. Sahip olanlarla olmayanlar arasındaki mesafenin açıldığını görüyoruz. Ümitleri olanla olmayanlar arasındaki mesafelerin de giderek arttığını görüyoruz. Bu durum devam edemez” diyor.
Evet rakamlar vahameti bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyor: Dünyanın 48 ülkesinde dünya nüfusunun yüzde 13’ü günde 1-2 dolarlık bir gelirle yaşıyor. Ve bu vahim durum giderek de büyüyor! Cumhurbaşkanı Gül ve BM Genel Sekreteri moon, rakamları ortaya koyup gerçeği sergiliyorlar. İzleyenler, diğer konferans ve toplantılarda olduğu gibi, bu iki önemli kişinin gerçekleri böyle ortaya koymasından memnun, konuşmacıları kutlayıp ellerini sıkıyorlar. Ve işin garibi, bu tür toplantılarda, rakamları gerçekçi bir biçimde ortaya koyup sarsıcı tablolar çizmek bir gelenek. Ama bir gelenek daha var: Bu rakamların gerektirdiği hiçbir şeyi yapmamak. Yapmamak ne kelime; eskisi gibi, hatta daha da azgın bir sömürü ve yağma için tüm yağma mekanizmalarını yağlama! Onun için de ne Gül, ne de moon, bu tabloyu oluşturan nedenlere, bunların sorumlularına değinmiyorlar. Tersine bu ülkeler sanki kendi kendilerine, tembelliklerinden ya da başka doğal nedenlerle bu hale gelmişler gibi davranıyorlar ve “vicdanları sızladığı” ya da dünyanın bu halde gidemeyeceğinden endişe ettikleri için bu tabloyu sergiliyorlar!
Eğer sözü edilen, “Bu ülkelerin yöneticileri bu ülkeleri bu hale getirdi” ise bu tez de bir miktar gerçek içerse de yanlıştır. Çünkü bu ülkeleri yöneten, zorba, halkı, ülkenin geleceğini umursamayan yöneticiler de batılı (ve doğulu) emperyalist güçlerin adamlarıdır ve onların yağmasını en rahat biçimde yapmaları için bu ülkelerin başına geçirilmişlerdir.
Gerçek şudur ki; bu tablonun sorumlusu elbette dizginsiz emperyalist yağmadır; bu ülkelerin kaynakları yağmalanarak ekonomileri çökertilerek adeta dünyanın dışına atılmalarıdır. Neoliberal politikalar ise bu durumu daha da vahimleştirmiş ‘71’de 25 olan bu türden ülkelerin sayısı iki katına çıkarılmıştır. Üstelik bu konferansın “aldığı önlemlere” karşın!
Kısacası BM Genel Sekreteri ve Türkiye Cumhurbaşkanının şikayetçi olduğu tablo; o ağızlarından düşürmedikleri kapitalist sömürü, rekabet, kâr ve daha çok kâr etmek için girişilen dünyanın yağmalanması yarışıdır. Bu durumu değiştirmek için bu tür konferanslarla varılacak hiçbir yer yoktur. Tersine bu ülkelerin tek kurtuluş yolu, halkların; ülkelerini, kendi geleceklerine sahip çıkarak emperyalist yağmalamanın dışına çıkarmaktır. Aslında bu, sadece “en az gelişmiş ülkeler için” değil emperyalist yağmanın hedefi olan, Türkiye gibi “bir hayli gelişmiş” ülkeler de dahil tüm ülkeler için tek kurtuluş yoludur.
(*) “En az gelişmiş ülkeler” demenin kendisi bile yanlıştır. Çünkü bu adlandırma bu gelişmemişliğin arkasındaki emperyalist yağmayı ve sömürüyü gizlemektedir. Sanki bu ülkeler kendiliklerinden, böyle gelişmemeyi tercih etmişlerdir de BM, bu “gelişmeme direncini” kırmak için konferanslar düzenleyip müdahaleler yapmaktadır!
EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp
Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

Baykar İsrail’e silah satan Leonardo’ya ortak oldu

Kadınlar güvencesiz, esnek ve düşük ücrete çalışıyor

Gensoru oylanacak, sokaklar boş kalmayacak

Evrensel'i Takip Et