Avuçlar dolusu çapulcu
Fotoğraf: Envato
Bir avuç çapulcu nitelendirmesi, haksızlığa karşı duranların kaderi olmuştur. “Bir avuç” denilir; az sayıda oldukları ve çoğunluktan farklı oldukları ima edilmek istenir ve böylece çoğunluğun hedefi haline getirilirler. “Çapulcu” denilir; kelimenin kökü çapul kelimesi soygunculuk ve yağma anlamına gelir; yağmacı veya hırsız olarak etiketlendiklerinde, mülkiyetçi düzene göre suçlanmış ve aşağılanmış olurlar.
Kelime anlamında düzene aykırı davranışlarda bulunmak da vardır çapulcunun. Ama kurulu düzenlere karşı gelinmeseydi, bugün herhalde dünyadaki ülkelerin büyük bir kısmı, Türkiye de dâhil, hiç var olmazdı. Çapulcu kelimesinin genelde yönetenler tarafından yönetilenlere karşı kullanılması da rastlantı değildir, çünkü yönetenler kurdukları düzeni öyle bir kontrol altına alırlar ki, parasal kaynakların ve sermayenin akışını da ihaleler ve vergi düzenlemeleri yoluyla denetleyerek zengin yoksul farkını da oluştururlar. Zaten başa gelmelerini sermaye sahiplerine borçludurlar; o pahalı seçim kampanyaları nasıl yürütülürdü aksi takdirde. Halkı da, çeşitli yollarla borçlandırırlar. Vatan borcu, ibadet borcu, kredi borcu… Sonra da kurulan bu düzenden acı çekenler, borçlarını ödeyemeyenler, yoksul düşenler, düzene karşı çıktıklarında onlara anarşist (düzen karşıtı demek), çapulcu (bu da düzen karşıtı demek) dedikleri gibi aynı zamanda soyguncu ve yağmacı da demiş olurlar. Düzenin sahibi olduklarını sanan bu yönetenler, kurdukları düzen sayesinde sahip oldukları malı mülkü çalanları (!), yani çapulcu olarak adlandırdıkları kişileri önce küçümserler. Ama aslında onları önemsedikleri ve onlardan korktukları için küçümsemeye çalışıyorlardır; sonra da dışlarlar ve çoğunluğun hedefi haline getirirler. “Marjinal” derler onlara. Sözde muhalefet partileri bile (Gezi Parkı direnişinde CHP’nin “marjinal değil onlar, aslında cici çocuklar” demesi gibi) marjinal lafını çok rahat kullanırlar, düzenin partisi olarak. Toplum düzenini sağlamak üzere kurulduğu iddia edilen polis birlikleri de çapulcuların üzerine sürülürler. Oysaki polisler de bu düzenin mağdurudur ve gördükleri zararın suçlusu olarak kendilerine hedef gösterilen çapulculara, emir üzerine, nefretlerini akıtırlar.
Gezi Parkı direnişi birkaç ağaç için yapılan eylem olarak nitelendirilerek, tıpkı çapulcuların küçümsenerek dışlanmasında olduğu gibi küçümsenerek dışlanmaya çalışılmıştır. Bu hareket tam anlamıyla bir toplumsal harekettir. Başbakan da üstelik bunun bir toplumsal hareket olduğunu teslim etmiştir. Bir insanın, parçası olduğu yaşam alanı hakkında söz söyleme ve karar verme hakkı olmasından daha doğal bir durum var mı? İnsanlar, belediye meclisinde ya da herhangi bir mecliste her an bulunma şansına sahip olmadıklarına göre, ne yapacaklar? Tabii ki sokağa çıkacaklar ve “yapmayın!” diyecekler. Birkaç ağaç deyip de küçümsenen canlı varlık için şiir yazılmış ve yaşamsal düzeyde bir toplumsal anlam oluşturulmuş Nazım Hikmet’in dizelerinde: “yaşamak, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine”. Dolayısıyla, hala iktidar partisinin anlamayı reddettiği bir durum var: Bu eylem, nefes almak, kendi yaşam alanları hakkında sahip oldukları söz hakkını karar hakkına dönüştürmek isteyen halkın yaptığı bir eylemdir. Bunu küçümseyen, iktidarı kaybeder; insanlar gibi söz ile anlaşmak yerine kaba güce dayanarak dayatmayı seçeni Allah da sevmez.
Başbakanın vurguladığı gibi, zamanında nefret güden kararlar alınmıştır bu ülkede, haklıdır. Ama bunların intikamını almak nefret tohumlarını halkın arasına ekmeye devam etmek anlamına gelir. “Ağaç/sevgi-saygı” tohumu ekmek yerine, halkı dikkate almadan, çevreyle uyumsuz “beton yığını/nefret tohumu” ekmek boğar insanlığı… Taksim meydanını ve Gezi Parkını, bu alandaki söz ve karar hakkını sermayeye taksim etmek yerine halka taksim etmek gerekir. Tıpkı bir zamanlar yaşamsal önemi olan suyun İstanbul kentine buradan taksim edildiği gibi.
- Eğitimde reform… Kim için ve ne için? 15 Ekim 2016 00:26
- İhtisaslaşmış kölelik 17 Eylül 2016 00:11
- Meslek liselerinin devri? 10 Eylül 2016 00:56
- Mültecilik, kölelik midir? 03 Eylül 2016 00:54
- Özgürlük, adaletten başka bir şey değildir 06 Ağustos 2016 00:51
- İnsan olmak, demokrasi ve yabancılaşma 30 Temmuz 2016 01:00
- Demokrasi eğitimi ve demokrasinin neresindeyiz? 23 Temmuz 2016 00:51
- Vatandaş mı, yandaş mı, düşman mı? yoksa insan mı? 16 Temmuz 2016 00:51
- Yabancı öğretmen yetiştirme düzeni 09 Temmuz 2016 01:00
- Performans kaygısı 02 Temmuz 2016 01:00
- Maarif Vakfı Kanunu 25 Haziran 2016 00:51
- Başka bir seçenek hakkı için: ‘Yeter Artık’ 18 Haziran 2016 00:13