Halkın kırmızı çizgisi: Kimyasal silahşorlar
Fotoğraf: Envato
Gündelik hayatta üretilen şiddet, mevcut iktidar ve erişkin / eril dünyanın kopyası gibidir. Bunu anlamak için çocuk oyunlarına bakmak yeterli. Artık oyuncağı kılıç olan çocuğa rastlanmıyor. Onlar için basit bir tabancanın oyuncak olarak değeri yok. En azından makinalı tüfek var ellerinde.
Şimdiki zamanın çocukları ne acı ki yeni bir silahla daha tanıştılar: “Kimyasal silah”. Kibar yöneticiler ona “biber gazı” diyorlar. Hastaneden pastaneye, bebeden dedeye, hamileden milletvekiline ondan nasibini almayan yok. Bu iktidar döneminde büyüyen çocuklar komşu evlerin bacalarını kapatıp tüten sobanın dumanını karbonmonoksit kimyasalı olarak oyuna dönüştürürlerse şaşırmamak gerekiyor. Evet, kimyasal silah salt fabrikalarda üretilmiyor...
Devlet envanterinden halka karşı kullanılan “kiyasal silah” sınır tanımıyor. Bu ülkenin semalarında nicedir dolaşan kimyasal gaz bulutları faşizan uygulamaların buhara durması adeta. Yağmura karışıp toprağa karışması an meselesi. Hemen yanı başımızda “kırmızı çizgili” sözler komşu ülkeye müdahale için “kimyasal silah kullanımını” işaret ederken; beride kullanılmış binlerce ton kimyasal silaha “biber gazı” denme kibarlığı daha ne kadar sürebilir ki? Vicdani ret için bir neden de savaş / çatışma anlarında “kimyasal silah” kullanma potansiyeli olsa gerek. Kendi halkına toplumsal olaylarda “kimyasal silah” kullanan devletlerin olağanüstü süreçlerde bunu “düşman” eyledikleri ülkelere kitlesel kıyım amaçlı kullanmayacaklarını kim iddia edebilir ki?
Bu kadar gaz yakın tarihinde tehcir, zorla yerinden etme, katliamlar barındıran bir coğrafyada bilinç altından “gaz odalarını” çağırıyor. Dün hekim ve diş hekimi meslek birliklerinin yaptığı basın açıklamasının başlığı düşündürücüydü: “Gaz Odaları”, “Hiçbir şiddet içermeyen, bu barışçıl demokratik eylem polis tarafından ilk dakikasından son dakikasına kadar terörize edildi.
Polis kalabalığın arasına gaz bombaları yağdırdı, nişan alarak ve çok yakın mesafeden gaz kapsüllerini insanların kafasına, gözüne, gövdesine, koluna fırlattı, plastik mermi kullandı. Polisin bu saldırılarında yüzlerce kişi yaralandı. Yaralıların bir bölümü şu an ölümle pençeleşiyor. Bazı yurttaşlar kalıcı uzuv kaybına uğrayacak ya da vücudunda bu saldırının izlerini ömür boyu taşıyacak” diyorlardı basın açıklamasında.
Etik ve ahlaki değerler ne yazık ki hızla yok ediliyor günümüzde. Bunun resmi kurumlarca hızlandırılması ise kabul edilemez. Astım hastasından kalp hastasına, sağlıklı erişkininden hamilesine, bebeğinden ihtiyarına herkes bombalanıyor ise bu ülkenin sokaklarında vay halimize. Hele hele hastaneler, sağlık birimleri de hedef alınıyorsa durum vahim.
Bizlere çocukluğumuzun ilkokullu yıllarında savaşta dahi saldırılmayacak birimler olarak hastaneleri öğreten devlet şimdi kendi hastanelerini biber gazı ile bombalıyor. Hastalara şifa sunan beyaz önlüklüleri kimyasal silaha maruz bırakmanın da ötesinde göz altına alabiliyor. Etik erezyonun panzehiri ne güzel ki halk tarafından üretilip hayatın kullanımına sunuluyor. Bunlar arasında sağlık çalışanlarını anmamak olmaz.
“Hekimler, diş hekimleri, tıp öğrencileri, diş hekimliği öğrencileri, sağlık çalışanları her zamanki gibi büyük bir duyarlılıkla Kızılay Meydanı çevresinde sağlık birimleri oluşturarak iki gün boyunca polisin teröründen nasibini alan yaralılara tıbbi bakım verdiler. Bu birimlerde solunum yetmezliği, kesik, kırık, şuur kaybı ile getirilen hastalar müdahale edilerek taburcu edildiler ya da gerekli durumlarda hastanelere sevk edildiler.” Aynen Taksim’de olduğu gibi.
Ama bu sağlık birimleri iki gün önce Ankara’da polis tarafından basıldı. “Polis bu kapalı alanları gaza boğdu. İçeride hastalar vardı, yaralılar vardı, onlara yardım etmeye, tıbbi bakım vermeye çalışan hekimler vardı. YKM, Starbucks, Mülkiyeliler Birliği, Leman Kültür’deki sağlık birimleri dağıtıldı. Nazım Hikmet Kültür Merkezi’ndeki revir talan edildi. Yaralılar, hekimler, diş hekimleri, hemşireler, tıp öğrencileri polisin fiziki şiddetine maruz kaldılar, gözaltına alındılar.”
Savaş dahil her koşulda sağlık hizmeti vermeye yeminli sağlık çalışanlarının hizmet alanlarına saldırılması, sağlıkçılar ve hastalarının göz altına alınması kabul edilemez... Bir hekimin sonradan hislerini “Kendimi Madımak Otelinde gibi hissettim” diye tarif ettiği bir ülke olmaktan çıkabilmenin mücadele zeminlerini ortaklaştırmak dileği ile sağlıcakla kalın.
- Barış kokusu: Ege denizi 09 Aralık 2024 04:53
- İnsandan inşaata demir eksikliği 02 Aralık 2024 04:48
- Bir davayı seyretmek: Başka bir sağlık sistemi mümkün 25 Kasım 2024 04:43
- Kırmızı kurdele: AIDS ve çocuk 18 Kasım 2024 04:04
- Hekim grevleri tüm dünyada tarihsel bir eşikte 11 Kasım 2024 04:50
- Özelleştirme yolunda aile hekimliği ya da sağlık hakkımız 04 Kasım 2024 04:11
- 2025 ya da sağlık: Yeni sağlık bütçesinin ipuçları 28 Ekim 2024 04:35
- Sağlıkta kayıp kuşak: 0-23 yaş arası ve AKP'li yıllar 21 Ekim 2024 04:53
- Hangi antidepresan bize eşitlik, özgürlük, adalet getirebilir ki! 14 Ekim 2024 04:00
- Koruyucu sağlık hizmetleri: Önlenebilir her ölüm cinayettir 07 Ekim 2024 04:55
- Koku ve hafıza 30 Eylül 2024 04:26
- Yapay zeka insan haklarından neden korkar? (1) 23 Eylül 2024 04:29