Sinirlenince ne güzel oluyorsun... Türkiye!*
Fotoğraf: Envato
Kendisine oy vermeyen devasa kitleyi parçalı, bölük pörçük, şekilsiz bir kitle sayan Erdoğan, şimdiye kadar bu kitlenin her bir parçasını diğerine karşı kullandı, kışkırttı. Sesini çıkaranı marjinal ilan etti. Onun nezdinde “Ananı da al git” dediği işsiz genç makul vatandaş değildi; “Kız mıdır kadın mıdır bilemem” dediği panzer üstündeki eylemci genç kız ahlaksızdı; HES direnişçileri terörist; Kürtler zaten terörist, Gezi Parkı’nda gece nöbeti tutanlar üç beş çapulcu; Roboskî’nin hesabını soranlar hükümet düşmanı; Reyhanlı’nın failini el çabukluğuyla ilan ettiğinde ona “dur hele” diyenler bozguncuydu…
Aleviler’e “gitsinler ibadetlerini camide yapsınlar” dediğinde buna Alevilerden başka kimsenin karşı çıkmayacağını, içkiyi yasaklamaya kalktığında bir kaç “ayyaş”ın homurdanacağını; kürtajı men ettiğinde üç beş feministin ciyaklayacağını sanıyordu.
Ama Erdoğan’ın marjinalleri bir sabah ansızın bu hesabı boşa çıkarttılar… Önce Taksim Meydanı sonra Ankara Kızılay ve İzmir’in Gündoğdu’su ayaklandı.
Taksim Meydanı’nda, gözleri, sadece konvers ayakkabılı, İstinye Parkı müdavimi Beyaz Türk’ü gören “iyi niyetli” köşe yazarı Nurtepe’den, Alibeyköy’den, Kocamustafapaşa’dan ve Okmeydanı’ndan gelen gençleri nedense fark etmedi. Zihni Oryantalist süzgeçler taşıdığından Taksim Meydanı’ndan yapılan “Gel aslanım Mamak’tan, Erzincan’dan Kemah’tan” çağrısına ülkenin her yerinden verilen yanıtı da algılayamadı… Halbuki üst orta sınıfın gençleri kadar varoşların yoksul ve tutunamayanları da o meydan muharebesinin tam ortasındaydı; taşra oradaydı, Sanatçılar oradaydı, aydınlar oradaydı; velhasıl herkes o büyük meydandaydı. Denizli’de, Trabzon’da, Bursa’da, Balıkesir’de ve dahi Rize’de, adını tek tek saymaya gerek yok, birçok ilde halk sokaklara dökülmüştü. Direniş mahalle aralarına, evlere kadar girdi, Türkiye sabahlara kadar uyanık ve eylemdeydi.
Bu direnişin ortaya çıkardığı yegane şey, kendiliğinden başlayan hareketin kendi kendisini nasıl örgütleyerek büyüyebileceğini, oraya içindeki öfkeyi biriktirerek gitmiş olanların bile önceden kestiremeyeceği biçimde dünya aleme göstermesidir. Tayyip Erdoğan nihayet, marjinal ilan ettiği, bu yüzden de kaale almayarak her fırsatta aşağılayıp hakaret ettiği kesimlerin nasıl yek vücut ve tek yürek olarak siyasetin merkezine yerleşebileceğini anlamış olmalı.
İkincisi; kendi kendini örgütleyen hareket, hiçbir koyunun kendi bacağından asılamayacağını kanıtladı. Öylesine büyük bir dayanışma gerçekleşti ki, en güzel halinin sinirlenince ortaya çıkacağını gösteren Türkiye’nin yurttaşları, kendisine kayıtsız şartsız itaat bekleyen sivil diktatörün yüzüne, bu ülkenin kardeşliğin, paylaşımın, dayanışmanın ülkesi olacağını haykırdılar. Esnaf varını yoğunu direnişin önüne serdi, sosyal medyadan yardım çağrısı yapanların sesi gaipte kaybolmadı, bir genç kadın, bir otele bıraktığı astım ilacı için, ihtiyacı olan oradan gidip alsın diye twitledi. Doktorlar hemşireler direniş yerine aktı, yoğun gaz bombardımanı altında herkes kendisinden önce yanındaki, hiç tanımadığı arkadaşını düşündü, evinin, dükkanının kapılarını soluklanmak isteyen direnişçilere açan oldu… Saymakla bitmez.
Peki şimdi ne?
Bundan böyle hiçbir şey eskisi gibi olmayacak rehavetine düşebilir miyiz?
Arap ayaklanmaları bize bir şeyi öğretti: kendiliğinden hareketin kazanımları eskisinden bin beter bir gericiliğin tahkim edilmesini önlemeye yetmiyor. Halkların kendi elleriyle yeşerttiği devrim “çalınabiliyor” veya arkasındaki gizil güçlere işaret edilerek itibarsızlaştırılabiliyor.
Yapılacak bir şey var; ortaya çıkan enerjinin heba olup gitmesini önlemek için sokak ve meydanlarda seslendirilen demokratik talepleri programı kabul eden güçlü ve sürekli bir örgüt yaratmak. Bağrını biber gazına, tazyikli suya korkmadan açan yürekli insanlar bölünmeden devam edebilecek kudrete de sahiptir.
Ve bu ülke, sahiden, o zaman güzel olur; bir baharda ömrünü tüketmez.
*Metin Üstündağ’dan
- Arka taraf! 15 Kasım 2024 04:48
- Kürtler Türkler birbirini sevsin! 01 Kasım 2024 05:02
- ‘Çözüm’süz süreç 25 Ekim 2024 15:05
- Hiçbir şey olmamışsa da bir şeyler oluyormuş gibi çözüm süreci 18 Ekim 2024 05:07
- Yenikapı ruhu 2.0 11 Ekim 2024 04:50
- Kimin yanında, kimin karşısında? 04 Ekim 2024 04:55
- Narin'in katlinden polis cinayetine 27 Eylül 2024 06:05
- İsrail’in kirli savaşı 20 Eylül 2024 06:00
- Narin'in gerçek sırrı 13 Eylül 2024 05:23
- Halaydan büyük meseleler 06 Eylül 2024 05:41
- SETA'dan gelen imdat 30 Ağustos 2024 04:55
- İzmir yangınının anatomisi 22 Ağustos 2024 05:00