Hükümet halka karşı miting yapacak
Bilinen, duyulan ve normal olan halkların taleplerini dile getirmek için hükümetlere karşı mitingler yapmasıdır. Ama hükümetlerin halka karşı miting yaptığı, cunta yönetimleri ya da faşist, zorba yönetimler işbaşında değilse, görülmüş, duyulmuş bir şey değildir.
Ve AKP Hükümeti, iki haftadan beri sokaklara çıkarak baskıcı, halkın isteklerini umursamayan, özgürlükleri yok sayan yönetim tarzına karşı ortaya çıkan halkın başkaldırısını bastırmak için kalabalık mitingler yapmaya karar vermiştir.
Büyük halk direnişinin hangi nedenden dolayı patlak verdiğini, olup biteni izleyen herkes bilmektedir ama Hükümet hâlâ halkın ne istediğini “duymazdan, görmezden, bilmezden” gelmektedir. Ama gerçekte sadece “duymazdan, görmezden, bilmezden” gelmektedir yoksa bal gibi de her şeyi duymaktadır, görmektedir, bilmektedir!
Ancak Hükümet, gerçeği bildiğini, hükümetlerin halkın isteklerini dinlemeyi az çok bir yönetim tarzı olarak benimsediği ülkelerdeki gibi bu istekleri yerine getirme gayreti içine girerek göstermek yerine, “Ne yaparım da bu direnişi bastırıp kafama göre yönetmeye devam ederim” amacını öne çıkarmıştır. Bunun için de Başbakan, Hükümeti ve partisi şimdi; daha ilk direniş gününden beri salladığı “Yüzde 50’yi evlerinde zor tutuyoruz”, “Onların 100 bin kişi topladığı yerde biz bir milyon kişi toplarız” tehdidini gerçeğe dönüştürmek üzere harekete geçmişlerdir.
Bu amaçla Hükümet, 15 Haziran günü Ankara’da, 16 Haziran günü de İstanbul’da kalabalık mitingler yapma kararı alarak, panzerle, TOMA’yla copla, biber gazıyla, polis şiddetiyle, idari tehditlerle sindiremediği halkı, mitingde toplayacağı kalabalıklarla, halka karşı halkı çıkaracağı tehdidiyle sindirmeyi amaçlamaktadır.
Evet, iktidar partilerinin muhalif partilere karşı mitingler yapması demokrasinin kuralları içindedir. Bazen hükümetlerin de bir konuda derdini halka anlatmak için mitingler yaptığı görülmektedir. Ancak hükümetin sokağa çıkmış ve hükümete karşı talepler öne süren halk yığınlarını sindirmek için “kendisine bağlı halk kesimlerini” sokağa çıkarması demokrasinin kuralları içinde rastlanan bir tarz değildir. Bu, kendisine karşı halkın başkaldırdığını düşünen zorba yönetimlerin, askeri, polisi vb. kullandıktan sonra, ülkeden kaçmadan önce başvurduğu son silahıdır!
Hükümet şimdi, “Bu mitingleri hükümet değil AKP düzenliyor!” diyecektir. Ancak sokağa çıkan halkı ne “muhalefet partileri” sokağa çağırmıştır ne de halk AKP’den bir şey istemektedir. Halk elbette AKP’yle hesabını sandıkta görecektir! Şimdi halk Hükümetin yönetim tarzına karşı ayaktadır, talepleri de hükümettendir. Bu yüzden de “Mitingleri hükümet değil AKP düzenliyor!” demek de ayrı bir ikiyüzlülük, halkı aptal yerine koymanın başka bir biçimidir.
Kısacası AKP hükümeti şimdi böyle kirli, halka karşı halkı kullanma biçimindeki silahı kullanmak istemektedir.
Elbette Hükümet, milyonları alanlara dökme gücünü taşımaktadır. Ama bu mitinglerin çok kalabalık olması hükümetin itibarının ve gücünün yerinde olduğunu, göstermeyecek, sadece AKP Hükümeti’nin ve onun Başbakanının halkın tümünün değil sadece kendi seçmeninin, belki onların bile bir bölümünün hükümeti olduğunun Hükümet ve Başbakan tarafından kabul edilmesi olacaktır. Ki, Hükümetin halkın en makul talepleri karşısında direnmesi onu böyle iki ucu pis bir değneği avuçlamakla karşı karşıya bırakmıştır!
Ve bu mitingler için gün seçerken de Hükümet, koca Osmanlı tarihi içinde üçüncü köprü için bir ad seçerken Yavuz Sultan Selim adını bulup çıkarması gibi, bu mitingler için de işçi sınıfının hükümete karşı başkaldırdığı 15-16 Haziran günlerini seçmiştir!
Yavuz Sultan Selim adının seçimi, bir rastlantı, tarihin bir cilvesi değil, geldikleri kültürün genlerinde saklı güdülerin ifadesiyse, direnen halkı sindirmek için 15-16 Haziran günlerinin seçimi de “Halkla hesaplaşırken tarihsel bir gönderme yaparak arkasındaki güçlere 43 yıl geriden bir dayanak gösterme amaçlıdır” dersek bir zorlama yapmış olmayız.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’
Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.
Evrensel'i Takip Et