McCarthyciliği hortlattılar!
Dün polis bir yandan Taksim’e yönelik bir operasyon başlatırken Başbakan da partisinin grubunda yaptığı konuşmada; bugüne kadar büyük toplumsal patlamaya yönelik tüm karalamaları yineledi. “Faiz lobisi”nden “illegal örgütlere”, camilerde içki içmekten bayrak yakmaya, 27 Mayıs öncesi eylemlere benzetmekten hükümete karşı komploya,… kadar ne kadar yalan ve iftira varsa hepsin yineledi Başbakan.
Hiçbir kanıt da göstermeden üstelik!
Dün Emniyetiyle, Valisiyle, Başbakanıyla, basınıyla Hükümet bu direnişin başından beri yapmaya çalıştığı direnişçileri bölme amacını bir hamleye dönüştürdü; direnişin içindeki çeşitli çevrelerin zaaflarını da kullanarak, “Gezi Parkı”yla diğer gösteri ve direniş eylemlerini ayırdı.
Vali’nin “Siz iyi çocuklarsınız orada kalabilirsiniz” dediği Gezi Parkı direnişçilerini Başbakan “Siz büyük bir komplonun paravanı olarak kullanılıyorsunuz!” diyerek “Direnişe son verin!” çağrısı yaptı ve “Yoksa!”... dedi!
Son bir haftadır direnişe zoraki yakın davranan basın da direniş karşısındaki cephenin “höt” demesiyle derhal aslına rücu etti; direnişçileri “illegal örgütler”in yandaşları ve “samimi çevreciler” olarak böldü. Ve “illegal örgütler” dedikçe de legal kimi siyasi partilerin bayraklarını görüntüye alarak bilinç çarpıtma ve hedef gösterme görevi yaptı.
Şimdi; başlıca büyük kentlerde yüzlerce semtte her akşam yüz binlerin tencere tava çalarak sokaklara dökülmesini nasıl bölecekler; onların içindeki “döviz lobisini”, “hükümet darbecilerini”, “illegal örgütleri” nasıl bulup çıkaracaklar, doğrusu insan merak etmeden edemiyor. Ama “Yalandan kim ölmüş”, ona da bir kulp bulacaklardır; yeter ki onlara söyleyecek bir organize yalan olsun!
….
“Birinci sigarasının paketini alacaksın, 90 derece yana çevirip, sağdan sola doğru bakacaksın, işte, sigaranın üstündeki TC yazısının içine saklanmış orak çekici göreceksin!”
Bu fıkra değil, bir paranoyağın hezeyanı da değil. Bu, 1960’lı, 70’li yıllarda bugün Yeni Şafak’ın, Akit’in Star’ın abisi, babası olan gazetelerin komünizme karşı mücadele kapsamında yürüttüğü propagandanın bir malzemesi olarak ürettikleri sayısız “haberden” birisiydi!
Bu kara propaganda sadece grafik oyunlarıyla değil, nerede kötü bir şey olmuşsa; bir saldırı, bir yangın, büyük bir yıkım; bu gazeteler hemen manşeti çakarlardı: “…. Faciasının arkasında komünistlerin olduğu ortaya çıktı!”
Nitekim, 6-7 eylül olayları gibi sonraki yıllarda kontrgerillanın ilk başarılı eylemi diye övünülen saldırganlıktan bile komünistler sorumlu tutulup poliste kaydı olan komünistler tutuklanmıştı.
“Ortaya çıktı” dedikleri “nedir” derseniz “hiçbir şey”dir! Ama o gazetenin okurları ve Erdoğan’ın geldiği kültürün siyaset erbabı camilerden miting meydanlarına, okullardan basına her araçla bu “büyük yalanı” çoktan “tartılmaz gerçekmiş” gibi yaymaya başlamıştır! Tıpkı Erdoğan ve Valisi’nin dünkü konuşmalarındaki gibi, hiçbir kanıta dayanmadan çamur at da nasıl olsa izi kalır!
Bu yalanla, iftirayla, toplumda infial uyandırarak gerçeklerin üstünü örtme tarzı siyasete o günlerde McCarthycilik denirdi.
ABD’li bir senatör olan Mc Carthy’nin komünizme karşı mücadele kapsamında başlattığı kampanya bütün sonraki kırk yıl boyunca kapitalist dünyanın iktidarıyla, muhalefetiyle, basınıyla eğitimiyle, kültür araçlarıyla,… her yolla sosyalizmi karalama kampanyası olarak sürdü. Ve Türkiye’deki uşakları da McCarthy’nin izinden birinci sigarasının paketindeki TC yazısında orak çekiç keşfetmeye, her melanetin arkasında bir komünist parmağı arama da McCarthy’cilerden geri kalmadı. Belki de Türkiye’deki Amerikancıların ve gericiliğin batı dünyasına yetişmekte en başarılı olduğu konu buydu!
Dün gazetemizin manşetinde de yer alan Yeni Şafak gazetesinin M. Ali Alabora’nın “Mi Minör” adlı oyunuyla Gezi Parkı eyleminin organize edildiği iddiası da dikkate alınınca doğrusu insan “AKP Hükümeti sonunda McCarthyciliği hortlattı” demekten kendisini alamıyor.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’
Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.
Evrensel'i Takip Et