12 Haziran 2013

Direnişi büyütme ihtiyacı

Başbakan, yönettiği ülkenin halkını iç savaşa sürüklemekten kaçınmayacağını göstermiş bulunuyor. Polis ordusunun halka karşı sürdürdüğü vahşeti kastederek bizzat kendisi “Eğer bunu sertlik olarak algılıyorsanız üzgünüm ama Erdoğan değişmeyecek” sözleri ile bunu teyit ediyor. Ağzında eksik etmediği “demokrasi” vaazı, eli altında TOMA, gaz bombaları, polis ordusu ve sivil fanatik saldırganlar olan hükümet ve başı, halk iradesine saygısı ve inancı olmadığını, İstanbul ve Ankara’daki 11 Haziran vahşetiyle yeniden gösterdi. Fetih orduları komutanı rolünde polisi iki en büyük kentin meydanlarında kan dökücülüğe sürükleyen Erdoğan, halka karşı vahşeti kutsayıp kutlamaktan kaçınmadı. Hükümet-ve başı- milyonların büyük direnişini “yabancı ajanların işi” gösterecek kadar halka karşı nefret doludur ve halk iradesinin sokaklarda ve meydanlarda haykıra haykıra ilan edilmesine saygı duymadığını, sermaye ve emperyalizmin hakimiyeti için ve gerçeklere karşı çıkarların kılıcıyla savaşacak kadar gözü kara bir çizgide yürüyüşünü sürdüreceğini göstermiştir.
Burjuva demokrasisi üzerine güzellemeler yalandan ibarettir. Seçim barajları bir yana, seçimlerde büyük burjuvazi ve emperyalizmin isteklerine karşıt politikaların başarı kazanması durumunda sandığın silahla delik deşik edildiği biliniyor. Demokrasiyi seçimlere indirgeyen Erdoğan, Adolf Hitler’in seçimle iş başına geldiğini, ama içeride ve dışarıda halklara kan kusturup milyonları kıyımdan geçirdiğini gayet iyi biliyordur. Seçimle iş başına gelenler halklardan yana iseler eğer, onlara karşı sermaye güçleri seferber edilmiştir ve edilmektedir. Salvador Allende, halkı yararına iktisadi-sosyal politikalar izlemesi nedeniyle ABD ve uşağı faşist çeteler tarafından katledilerek iktidarına son verilmişti. Hugo Chavez petrol tekellerine karşı açtığı savaş ve halk yararına sosyal- ekonomik politikaları nedeniyle 7 kez darbeyle düşürülmek istendi. Bir aralar ABD ile araya mesafe koyarak “Ne ezen ne ezilen, insanca hakça bir düzen!” diyerek bazı reform girişimlerinde bulunan Bülent Ecevit, sermaye ve medyası tarafından kampanyalar açılarak düşürüldü. Erdoğan gibileri ise, ABD’nin “güvenilir adam” statüsündedirler.
Başbakan, direnen yüz binlere-milyonlara karşı açıklamalarıyla; “Yüzde ellim var, üzerinize salarsam sizi ezip geçer”! tehditleriyle ve silahlı güçlerini halkın üzerine sürmesiyle “yeni bir Adolf mu?​” tartışmalarını gündeme taşımış, öfkeli kalabalıklar tarafından “Kahrolsun AKP Faşizmi!” sloganlarıyla karşılaşınca, şiddeti daha da yoğunlaştırmaya yönelmiştir. AKP ve hükümeti burjuva yasalarının, anayasasının, yargı kararlarının “anlamsızlığı”nı ilan etmiştir. Sınıf mücadelesinin acımasız yasası ve kesin kuralı yürürlüktedir: Belirleyici olan güce karşı güçtür! “Turan ve Hıra” çağrışımlarıyla ırkçılığın ve  din istismarcılığının yardıma çağrılmasına neden de budur. Dindar kitlelerin inançlarıyla oynayarak caminin Sünni İslam için önemi yağma politikalarına malzeme ediliyor. Cami provokasyonları ile Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta katliamların gerçekleştirildiği bir ülkede, cami üzerine yalanlarla kitlelerden bir kesimi, diğer kesimlere karşı ayaklanmaya çağrılarak açıkça iç savaş kışkırtıcılığı yapılıyor.
Vahşetin ve halkın farklı kesimlerini birbirine kırdırma taktiklerinin nedeni halkın yüz binler ve milyonlarla mücadeleye yönelmiş olmasıdır. Türkiye’nin ezilenleri ve gençliğinin küçümsenemez bir bölümü zulme isyan etmiştir. 15 gündür hemen tüm kentlerde, ama özellikle Taksim’de yeni bir hayatın “hazırlığı” ve dinamiği; ürünleri ve yaratılmasının zengin biçim ve kültürü örnekleniyor. Halk inisiyatifi burjuvazi ve yönetimi için korkutucu olmaya başlamıştır. Demokratik taleplerle alanlara çıkanlar, Taksim’den Türkiye’nin dört bir köşesine dek iş, ekmek, özgürlük, demokrasi, örgütlenme hakkı, barış isteyenler milyonların gücünü ve mücadele edilebileceğini gösteriyorlar. Mücadele içinde örgütlendiler. Siyaset yapılmasının hem yolunu açtılar hem yeni katılımlarla siyasetin gücünü halk yararına arttırdılar. Birlikte hareketin gücü ve olanaklarını eylemleriyle, eylem içinde örgütlenerek, kolektif üreticilikle, kültürel, politik ve pratik girişkenlikle gösterip kanıtladılar. Meydanlar bir süreliğine de olsa halkın oldu! Diktatörlük güçleri geriletildi. Geriletilebilir oldukları görüldü, gösterildi. Daha çok şey sıralanabilir. Gaddarca saldırılar bütün bunları yok etme, etkisizleştirme ve unutturma amaçlıdır.
Zalimane saldırılar yanıtsız bırakılamaz. Yanıtın gücü, büyüklüğü ve etkisi halkın ileri kesimlerinin, devrimci parti ve örgütlerin, işçi-emekçi sendikalarının, hemşehri dernekleri, Kürt ve Alevi örgütlerinin tutumu ile dolaysız bağlıdır. Burjuva terörist politikaya boyun eğilmemeli, direniş meydanları güçlendirilmeli, direniş tüm ülkeye daha kararlı şekilde yayılmalıdır. İşçi sendikaları yöneticilerinin utanç verici tutumu reddedilerek işçiler “üretimden gelen güç kullanımı”nı fiiliyata dökmelidirler. Kamu emekçilerinin grevi tüm kesimleri kapsayacak şekilde desteklenmelidir. Bütün mahalle ve semtlerde emekçiler polis vahşetine dur demelidirler. Halka karşı vahşi saldırılara komuta eden Başbakan ve hükümeti, valiler ve polis şefleri, canice yöntemlerle saldırıları sürdüren polis birlikleri durdurulmalıdır. Bugüne dek, “Koşullar uygun değil, yaprak kımıldamıyor!” vaazıyla geride duranlar halkın başkaldırısını görmeli ve güç vermelidirler. Başbakan ve hükümetinin savaş ilanı ve saldırı politikasına karşı yaşam hakkımızın korunması bu tutuma bağlanmıştır. Seyirci kalan ya da yavaştan alanlar halka ve tarihe karşı suçlu olacaklardır.
Bu direniş şöyle ya da böyle sonuçlanacaktır. Bir devrim durumu olmayıp baskı ve saldırılara karşı koyuş eylemi olarak önemli işlev görmüştür ve halkın hafızasına, ancak mücadele edilerek kazanılabileceğini ve fakat mücadelesizliğin yenilgi kabulü olduğu anlamıyla yazılmıştır. Bu önemli bir kazanımdır. Kazanımı artırmak ise doğrudan doğruya mücadele kararlılığına ve mücadeleyi büyütmeye bağlıdır.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et