13 Haziran 2013

Sis bombaları arasında yürümek!

Son bir iki günde polisin TOMA, su, biber gazı bombalı saldırıları azaldı, ama onların yerini sis bombalarıyla saldırı aldı.
Bir yandan medya öte yandan Hükümet, işbirliği içinde ortalığı sis bombasına boğuyor.
“Yabancı ülkelerin ajanları”, “faiz lobisi”, “illegal örgütler-masum çevreciler ayrımı” gibi sis bombalarının yaydığı sis, gerçeklerin rüzgarı karşısında çok dayanamadı. Hükümetin, Vali’nin polis şiddetinin biçimlendirdiği gerçek yüzü yeniden görüldü. “Sevgili gençler”, “Sevgili ailelerin sevgili çocuklarına sahip çıkması” muhabbeti eşliğinde gaz, cop, TOMA’ların suyla saldırıları birbirine karıştı. Sonunda vali “Biz Gezi Parkı’ndaki gençlerimizi korkunç seviyoruz” diyerek “korkunç” olmayı “sevmekle” yan yana getirdi!
Ve gaz bombalarına ara verilip, “Gezi Parkı temsilcileriyle görüşme” ve “Gezi Parkı’nı sanatçılarla görüşme” bombaları atıldı! Yetmedi; daha büyük bir sis bombası olarak düşündükleri “Gezi Parkı’na ne yapılacağını referanduma sunalım”ı ortaya attılar.
Evet sis bombaları çok etkili gibi görülüyordu, ama bu sis bombalarının bir gün bile dayanmayacağı anlaşılıyor.
Çünkü “Gezi Parkı temsilcileriyle Başbakan görüşecek” bombası, daha görüşme başlamadan Gezi Parkı’ndan gelen “Bizim Başbakanla görüşen temsilcimiz yok” açıklamasıyla patladı. Dahası görüşmeye katılan 11 kişi de bir açıklama ile “Biz Gezi Parkı eylemcilerinin temsilcisi değiliz. Kişisel görüşlerimizi aktardık Başbakana” dedi. “Gezi Parkı’yla ilgili sanatçılarla görüşme”nin ise Necati Şaşmaz ve Hasan Kaçan’la görüşmeden ibaret olduğu görüldü. Ki, Necati Şaşmaz “Memlekete nazar değmiş, kurşun döktürelim” diye bu görüşmeyi “Kurtlar Vadisi” argümanlarıyla “veciz” biçimde özetledi!
Ve bu görüşmelerden hemen sonra AKP Sözcüsü Hüseyin Çelik; “Gezi Parkı’nın ne olacağına dair referandum yapılacağını, “Gezi Parkı heyetinin yüzde 90’ının bu görüşe destek verdiğini” açıkladı. Üstelik daha bir gün önce AKP MYK’de “Referanduma gerek yok” kararı çıktığı bilindiği halde. Ve Başbakanla görüşen 11 kişilik heyet de kendilerine referandumdan hiç söz edilmediğini söyleyerek (*) referandum balonuna iğne soktu. Dahası Danıştay’dan yapılan açıklama işi daha da muamma haline getirdi: Referandum yargı kararını aşamaz!
AKP ve yandaş basın “referandumu”, “Artık gezi parkı direnişine gerek kalmadı” anlamında öne sürüyor.
İlk bakışta da bu tez mantıklı görünse de gerçek bu kadar basit değil.
Şöyle ki;
Her şeyden önce, Başbakan da direnişin olumsuz özelliği olarak ifade ettiği gibi; bugün ülke sathında süren eylemler, sadece Gezi Parkı için değil, hükümetin özgürlükleri çiğneyen, üstenci, dayatmacı, insanların özel yaşamlarına müdahaleyi alışkanlık haline getirmesi gibi baskıcı yönetim tarzına karşı halkın isyandır. Dolayısıyla sorunu Gezi Parkı’na indirgemek bütün bu mücadeleyi ülkeye yayılan direnişi aşırı küçümsemek anlamına gelir.
Bunun da ötesinde referandumun nasıl yapılacağı, ne zaman yapılacağı, bir sonuç çıkarsa bu sonucu hükümetin uygulayıp uygulamayacağı belirsizdir.
Velev ki bütün bu soru işaretleri de aşıldı; ama bütün ülkeye yayılmış bir direniş, “Burada referandum yapılacak yapılmayacak” tartışmasına, “Referandum yapılacak öyleyse direnişi bitirelim” ya da “Referandum olmazsa bitirmeyiz” yaklaşımına indirgenemez.
Evet, Gezi Parkı’yla başlayan eylemler Türkiye’nin halkının kendi kaderine, kendi taleplerine sahip çıkması, hükümetlere, sermaye partilerine, “Bundan böyle ülkenin nasıl yönetileceği konusunda benim de sözüm var ve siz şu kadar oy aldınız diye ensemizde boza pişiremezsiniz” diyerek çok önemli bir kazanım sağlamıştır. Bunu AKP Hükümetinin gözüne sokarak yapmış; ülkede ve dünyadaki “Bu hükümet her istediğini yapar” karizmasına derin ve kolayca kapanmayacak bir çizik atmıştır.
Bu yüzden de bu direniş, Gezi Parkı’nın temsilcileri için “Hükümet şunu yaparsa bitiririz, yapmazsa bitirmeyiz” pazarlığına indirgenemez. Tersine eğer “Mücadele artık buradan ilerleyemez” deniyorsa, mücadele başka biçimlerle sürdürülmek üzere bitmelidir.
Doğru yaklaşım budur.

(*) Dün Başbakan da bir yandan “Ben akşam gelenlere de plebisit yapalım dedim” öte yandan da uzun uzun Topçu Kışlası’nda neden ısrar ettiğini açıklayarak ortalıktaki sisi iyice artırmayı amaçladı.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et