Dağılman la!..
Özünde Gezi Parkı bulunan Türkiye direnişinde bir umut, bir ışık bulan basın yayın organları sürekli ve düzenli bir biçimde yazdı, çizdi. Kuşkusuz bunların yayılmasında, duyurulmasında sosyal medyadan da yararlanan Evrensel, Birgün gibi gazetelerin, Hayat ve Halk televizyonlarının katkısı büyük oldu. Sağ olsunlar, var olsunlar, güçleri sürekli olsun. Ülkeyi değil, dünyayı aydınlattılar. Özel de olsa bir ayaktopu karşılaşmasının yayın hakkını ellerine geçirenler mal bulmuş mağribi gibi ve sinekten yağ çıkarırcasına saatler öncesinde yayına başlayan yandaş kuruluşlar direnişe değinmekten özellikle kaçtılar; ama kimileri tam gün çalıştılar. Dünyanın gözü ve kulağı oldular. Dünyayı, ülkeyi ve kuşkusuz her insan gibi beni de çok mutlu ettiler.
Uyuyor sanılan gençliğin uyumadığı görüldü. Hem de en güzel bir biçimde. Üstelik ülkeyi de uyandırdılar. Hem de en gerçek bir biçimde. Birileri tersini söylese de yakmadan, yıkmadan, çalmadan, çırpmadan. Tanksız, tüfeksiz, tomasız, biber gazsız. Kaba güç, orantısız güç ve çokca orantılı zeka kullanarak ezber bozdular. Sevgiyle yaptılar. İnsanca direndiler. Hem de sevgisizliğe, saygısızlığa karşı. Yaşamak istediğim ülkeyi gördüm onlarda. Yoldaşım olacak insanları tanıdım. “İşte benim ülkem bu!” demenin gururunu yaşadım. Umutlandım yeni bir Türkiye için. Bakmayın çapulcu denilmesine. Yaktılar, yıktılar, polisi şehit ettiler denilmesine. Umarsızlıktan bütün bunlar. Beklentilerin boşa çıkmasından. Olmasını istedikleri şeylerin olmamasının köpürtüleri bunlar. Onlar aslında kendilerini anlatıyorlar.
O Gezi’ de Türkiye’nin ilerisinde, çok ötesinde bir Türkiye çıktı ortaya. İnsanlık, üretim, birliktelik fışkırdı sanki Gezi’ nin topraklarından. İnsansı özellikler ve güzellikler yeşerdi sanki kesilen ağaçların köklerinden. Kolay kolay kabul edilemeyecek olsa da bu ülkenin geçmişinde yer etmiş 68’lileri, 78’lileri de boşa çıkardı o internet çocukları. Bombayla, tüfekle, tabancayla karşı koyulamayacağını; koyulsa da bir şey elde edilemeyeceğini herkese; özellikle yönetenlere gösterdiler. Deli ettiler onları. Sürekli saldırı durumunda olmaları bu deliliklerinden, kudurmuşluklarından. Halkın direnişine karşı yöneten durumunda olanların alanlarda toplantı yapma gülünçlükleri bundan. Yönetimde olduklarının ayırdında değil adamlar. Bu yapıdaki adamlar direnişin özünü, ana düşüncesini nasıl anlasınlar ki. Anlayamazlar. Anlamadılar da. Akilleri dışarıdan toplamaları boşuna değilmiş demek ki. Demek ki yok aralarında bir ya da birkaç akil ki durduramıyorlar diktatörü. Ülkenin karanlığa gitmesini başlar önde izliyorlar.
Direnenler umudun düşmanı, meyve çağında ağacın düşmanı yüreklere korku saldılar, halkın yüreğine de umut serptiler. Bu umudu yeşerten de baskıcıların, yönetemeyenlerin içindeki o korku değil miydi. Gençleri, insanları uyutamadıklarını gördüler, korkutamadıklarını anladılar. Bizi bizden, beni benden utandırdılar da korkunun dağları sardığı yürekler kendilerinden utanmadılar bir türlü. Kuyruğu dik tuttuklarını sanıyorlar; ama yerlerde sürünüyor, görmüyorlar. “Dağılın lan!” diyorlar. Gördüm, duydum. Müziğini dinledim. Ama siz…
DAĞILMAYIN LAN!
DAĞILMAYIN LA!
DAĞILMAN!
N’olur!…
EVRENSEL'İNMANŞETİ
![Ekmek ve hürriyet kavgası!](https://www.evrensel.net/upload/dosya/284534.jpg)
Ekmek ve hürriyet kavgası!
Antep’teki işçi eylemlerine yönelik yasaklar, Türkiye’nin bir süredir sıklıkla gündemine gelen hukuki ve siyasal baskıların neyi amaçladığını da daha net gösterdi. Kayyımlar, soruşturmalar, gözaltı ve tutuklamalar, Saray’a verilen olağanüstü yetkiler, basına ve gazetecilere yönelik baskılar, halkın üstüne çöken ekonomi programına ve tek adam yönetiminin siyasal baskılarına karşı yükselen itirazı bastırmak için…
Evrensel'i Takip Et