Sokak siyaseti
Siyasetçilerin sokağı anlamak yerine tanımlama çabasının siyaset literatüründe tam karşılığı toplum mühendisliğidir. Hele Taksim Gezi Parkı ile başlayan ve Türkiye’nin her tarafına yayılan eylemleri faiz lobileri ve İsrail ile ilişkilendirerek tarif etme niyeti, bu toplum mühendisliğinin zirve yapmasıdır. Ortadoğu’da yaşananlarla Türkiye’dekilerin bir merkezden yönetildiği iddialarını ister “günaydın” diyerek karşılayın isterseniz “geçmiş olsun” mesajı yayınlayarak. Başkasının baharını alkışlayıp kendi ülkesindekine tahammül edemeyen yaklaşımlar, tutarsızlıklarını biraz da içine düştükleri telaşa borçlular.
İngiltere’de G8 protestocularına yönelik sosyal medya kısıtlamalarını örnek gösterecek kadar ölçüyü kaçıranlar, bu tepkileri de faiz lobileri ve İsrail üzerinden mi tanımlayacaklar? Tıpkı Arap Baharı’ndaki sokak eylemleri nasıl kolayca sonlanmıyor, aksine tepki yayılıyor, taleplerin çıtası aşağı inmiyorsa, ABD ve Avrupa’daki toplumsal gösteriler de uzun soluklu bir değişim iradesini gösteriyor.
Yaşanan sancıyı doğru ve bütüncül bir sistematik içinde ele almadıkça, bu tepkiyi siyasal çözüm alternatifleri ile buluşturmak mümkün olmayacaktır. Sorunu Gezi Parkı’nın geleceğine indirgeyerek ele almak, hangi tarafta pozisyon almış olursanız olun kendi kendini kandırmaktır. Gösterilere müdahale biçiminde ısrar etmek, Gezi Parkı’nın geleceğinden daha az önemli olabilir mi?
Yine olaylar dolayısı ile sıcak paranın ülke ekonomisini terk ettiği analizi doğru olsa bile sokak açısından anlamsızdır. Sermayenin neye ve kime hizmet ettiğini sorgulayanları, sizin yüzünüzden sıcak para kaçıyor diye suçlamak, akıl sağlığımızı kaybetme belirtisidir.
Seçim barajını dert edinmeyip 18 yaş grubuna seçilme hakkı tanıyan düzenlemeleri gündeme taşımak da benzer bir tutumdur. Bu adımları atmak elbette gereklidir ama asla gerçek sorunu çözmek için yeterli değildir. Bardağı taşıran son damlayı, sorunun sebebi sanmak tam bir hafıza sorunudur.
AP kararını tanımamak hatta iade etmekten bahseden bir dış politika ciddiyetsizliğe ile Hayat TV’ye yönelik kapatmanın demokratikleşme açısından ifade ettiği anlam birbirini tamamlamaktadır.
Ve nihayet Roboskî davasında, aradan bir buçuk yıl geçtikten sonra Diyarbakır’da verilen görevsizlik ve askeri mahkemeyi adres gösterme kararı, aynaya bakmak için yeter de artar bile. Aynaya bakmak yerine muhataplarınızı suçlayarak işin içinden çıkmaya kalkmak sadece çözülme ve kırılmayı derinleştirir.
Siyaset sokağın nabzını tutamaz hale geldiğinde, sokak kendi siyasetini şekillendirmeye başlar. Tarihin önemli dönüm noktalarında yaşandığı gibi.
GÜNÜNYAZILARI








EVRENSEL'İNMANŞETİ

Ağır sömürünün ramazan sofrasına yansıması: İftarda da açlık!
İş cinayetlerinin ve kazalarının sıradanlaştığı, ucuz emeğe dayalı çalışma hayatının iftar sofralarına yansıması da ağır. Geçirilen ağır iş kazalarına aldırış edilmeden yapılan onca mesaiye rağmen, ‘bereket ayı’ denilen ramazanda iftar sofrasına bereket uğramıyor!
Ülkede 10 milyon kişi 25 bin liranın altında, açlık sınırı civarında bir ücretle çalışıyor.
65 yaş üstü nüfusun yüzde 13’ü geçinebilmek için, inşaat gibi ağır işler de dahil, çalışıyor.
Aile Bakanlığı verilerine göre 3 milyon 690 bin aile sosyal yardımla geçiniyor.

‘Ramazan bereket ayı ama soframızda bereket yok’

İngiltere’de sosyal haklarımız tümden riskte

Yaşayan kahramanların öykücüsü ‘Tomris Uyar’

Evrensel'i Takip Et