15 Haziran 2013 09:19

Gazlı, maskeli günler meselesi

Gazlı, maskeli günler meselesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,

Gezi olayları hakkında hayli yazıldı çizildi, bu çerçevede hemen herkes kendi fikrince, kendi işkembesince düşüncelerini sokakta, meydanlarda, görsel veya yazılı medyada elinden geldiğince dillendirdi veya en azından dillendirmeye çalıştı; nitekim bu bapta da başımızın başı Başbakanımız Erdoğan’ın önce ülkemizde, hemen akabinde de çıktığı Afrika “tur”u esnasında uzaktan kumandayla verdiği “mesaj”larla yetinmeyip, yurda döner dönmez de ayağının tozuyla Atatürk Havaalanında kendisini gecenin bir vaktinde karşılayan “mürit”lerine “en kalbi duygular”la seslenirken verdiği “fetva”ya ve daha sonraki günlerde de, tıpkı Ünlü Gezgin Marko Polo’yu andırırcasına dur durak demeden oradan oraya koşturarak mitinglerde döktürdüğü bilumum “tebliğ”lerin özetine bakılırsa; anlaşılan o ki, dünya alemin yanı sıra, keza ülkemizdeki “muhalefet” cenahının cemi cümlesi, işini gücünü bırakmış sadece ve sadece Başbakanımıza ve onun “mubarek” koltuğuna kafayı fena halde takmış!

Aslında şu anda milletçe içinde bulunduğumuz psikolojik durum bir bakıma “iç güveysinden hallice”yse, dahası da, yine başımızın başı başbakanımızın deyişiyle “halkın yüzde ellisi” evlerinde zorlukla zapt edilirken, aynı zamanda da en küçük bir işaretle meydanlara dökülmeyi sabırsızlıkla bekliyorlarsa, diğer taraftan da yine halkımızın bir kısmı da yaşlısıyla genciyle, dişisiyle erkeğiyle gece gündüz demeden ellerindeki tava-tencerelerle, çatal, kaşık, kepçe sesleri arasında “öfke”lerini, kendilerince haklı buldukları “talep”lerini sokaklardaki bu kap kacaklı “senfonik orkestra”lar eşliğinde ifade ediyorlarsa, en önemlisi de ülkedeki bu “gidişat”ın her geçen günün ardından boyutları giderek “kaknem” yollara doğru evriliyorsa, bunun sorumluları da başbakanımızın buyurduğu gibi gerçekten de “faiz lobileri”, “karanlık güçler” ya da onların uzantıları olan feşmekân “dış mihraklar” ise, demek ki misakımızın milli sınırlarının çizildiği o ilk günlerden itibaren geçen bunca zamana rağmen ülkemizin “siyaset sahnesi”inde rol üstlenen “yetkili” bilumum  “muhterem zevat”ın başları şu ya da bu şekilde sıkıştığında kullandıkları “dil”, bu baptaki “laklakiyat”larında herhangi bir değişiklik mafiş!

Nitekim ülkemizin politika arenasında yıllardan beri kullanılan, bir bakıma sanki “gelenek” haline dönüşen bu dilden başımızın başı Başbakanımız da hayli nasiplenmiş olacak ki, hoşuna gitmeyen durumlarda “devlet baba”nın buyurgan diliyle gari Allah ne vermişe babında esip, yağıp gürlemekle sadece kalmıyor, aynı zamanda da tıpkı “dilin kemiği yok” deyimini doğrularcasına canı istediğine ayyaş, alkolik, berikine çapulcu, demeyi nedense hüner belliyor!

Kabahatin “samur kürk” bile olsa kimselerin bunu sırtlarına geçirmediği şu kırtıpil alemde üst üste seçim kazanmış, oylarını her defasında artırmış, devri iktidarında her sözü, her kelamı karşısında daima “eyvallah!” diye selama durulmuş birilerinin, kendisinde şu ya da bu minvalde bir “kusur” aramasını beklemek, ne derece mümkündür bilemem ama, özüme kalırsa başımızın başının hesapça “katı” tutumunu hafif yollu “revize” edip, bu satırları karaladığım şu sıralarda, televizyon ekranlarından halka seslenirken yarım ağızla da olsa, Gezi Parkı’yla ilgili “plebisit”ten yana bir taraftan sanki sıcak bakarken, öte taraftan laf arasında yine aynı inatla “Topçu Kışlası”ndan dem vurup, sonra da direnişçilere hitaben de, “Tez elden pılı pırtınızı toplayıp yola revan olun, yoksa tahammülümüzün sonuna geldik” mealindeki bu “rest”inin sonucu, gari bu saatten sonra gerçekten de “hayırlara vesile” mi olur, ya da sil baştan gazlı, maskeli günlerin yine eşiğinde miyiz, bunu da keza kendi payıma bilemem Kirvem!

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa