Gezi Parkındaki aslan heykelleri
Gezi Parkı ve bu parkla ilgili tartışmalar uzun süre gündemimizde kalacak. Hiç düşündünüz mü bu park, edebiyatımıza geçti mi, geçtiyse nasıl anıldı diye?
Bir zamanlar bu parkta köşklerden gelme heykeller vardı: Geyik, karaca, boğa ve aslan heykelleri. Bu heykellerden en çok aslan heykellerine şiir yazıldı sanırım. Behçet Necatigil yazdı bence ilkini:
Gidecek yeri olmayan biri
Aslanları görmeye parka gitti.
Aslanlar taştan
O bir insan
Nasıl anlaşırlar?
Anlaştılar.
Bu şiirin adı Bayram Ziyareti’ydi. Biraz buruk, biraz alaycı bir edası vardı. Bırakılmışlığın şiiriydi belki. Bir başka aslan heykelleri şiiri Cemal Süreya’nındır. Dünyaya sevda ile bakan Cemal, aslan heykeli sözünü bir övgü haykırışı olarak kullanır:
parklarda yakışıklı aslan heykelleri
birdenbire önümüze çıkıyorlar buysa çok güzel
bizim bu aşkımızın aslan heykelleri
Bu heykeller emeğin de simgesidir, aşkın da. Ve yıkılıp yeniden kurulan bir dünyanın da:
hadi bir de bunlarla çağır gelsin aslan heykelleri
oldurmanın yıkmanın yeniden yapmanın aslan heykelleri
Ne yazık dünya şairin düşündüğü/düşlediği gibi değildir. Onun aşkı, emeği, devrimi bilmesi ya da bilen sevgilisi yetmez dünyayı tazelemesine. Burjuva ahlakı yürürlüktedir:
en olmayacak günde geldin tazeledin ortalığı
alıp kaldırdın bu kutsal ekmeği düştüğü yerden
bunlar hep iyi şeyler ya öte yanda
olsa yüreğim yanmayacak aslan heykelleri
ama yok aslan heykelleri var köpek
delikanlı bir köpeği var onunla yatıyor
adalet hanım iki kişilik karyolasında
bozulmuş burjuva ahlakına örnek
Gösterişli ama kof
Aslan sözcüğü dilimize pelesenk olmuştur. Yiğit anlamına kullanırız daha çok. Padişahlara anaları “aslanım” diye seslenirmiş. Ancak halktır ağzı torba değildir. Aslan sözünü kimi zaman “gösterişli ama kof” anlamına da kullanıvermiş: Gemi aslanı. Üstelik bu sözü somutlaştırmış da. Hani bir zamanlar gemilerin ön bölümünde heykele benzer semboller yerleştirilirmiş. Tanrıçalar, ejderler. Belki aslanlar da vardı, rastlamadıksa da. Sözle bu tür bir sembol oluşturulmuş: Gemi aslanı. Kimse parklardaki heykelleri sahtelikle suçlamamış. Aydın Hatipoğlu parkları “avare ağaçlar ülkesi” diye tanımlamıştı, parklardan söz ediyoruz madem o şiire de bir göz atmalıyız:
Mor salkımlar sallanıyor rüzgârda
Mor çiçekli mor gülüşlü dul analı çocuklar
Bir pamuk şekercisi
Suskusunu boyuyor
/ Suskusunu gülüm boyuyor yar/
Bir çocuğun kaçıp giden balonu
Göğün laciverde dönen derinliğinde
(…)
Tükenirken delikanlı zamanlar
Aynı kandan türküler yankılanıyor uzak
/Aynı kandan türküler aynı kandan ah/
Umutsuzluk yasak
Parkların insanların umutsuz olduklarında sığındıkları bir mekan olduğunu Edip Cansever söylediydi. Hatipoğlu’nun dizesi ona bir selam olabilir. Umutsuzlar Parkı’nda umuttan söz etmez şair, umutsuzluktan da. Bir yaşama açlığı vardır belki:
Biliyorsunuz parkların
Sizi çağıran tarafları
İnsanın gizli, karanlık köşeleriyle oranlı
Orada saklanıyor onlar
Çünkü her türlü saklanıyorlar orada
Bir yağmur öncesinin loş sokaklarıyla
(…)
Bu Cansever’in anlattığı elbet bugünkü Gezi değil. Bir zamanların “bir sıkıntı şiiri gibi” dilip duran bir parçası. Gezi bir köşesinde Namık Denizhan’ın heykeli dikildiğinde yitirmişti umutsuzluğunu.
Ataol Behramoğlu, Parkta Rastladığım Adam şiirinde bir gurbetçiyi anlatır. Umutsuzluk değil acılar dile gelir:
Parkta rastladığım adamın
Bir kolu kesikti bileğinden
Çiftçiymiş
Tekirdağ’ın köylüklerinden
Gezi Parkı ve şiir konusu bir dostluk şiiri yüzünden aklıma düştü. Bir komiser Gezi Parkı eylemcilerine seslenmiş bir şiiriyle İnternet’e göre: “Bana taş atma dostum / Çiçekli bir dünyanın hayali ile yaşıyorum / Hayalime taş atma (…) Bir yanım üniformalı, diğer yanım ipekli / Bir yanım iyilere, kötülere diğeri / Bir elimde silah var, diğer elim saz çalar.” Eylemcide babasının öğrenciliğini, anasının gençliğini gören bir polis elbette vardır. İkisi de dar gelirli aile çocuklarıdır.
Hepsi doğru da karşı karşıya gelmelerinin nedenleri sorgulanmalı asıl.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!
Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

Özel yetkilendirilmiş TBMM komisyonu gündemde

'Ömrümüzü verdik, emekli bile olamadık'

Ukraynalı Gazeteci Guz: Ukrayna, ABD desteğini korumak için çıtasını düşürecek

Evrensel'i Takip Et