16 Haziran 2013 12:51

No pasaran ya da faşizme geçit yok!..

No pasaran ya da faşizme geçit yok!..

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Gençler. Ama sadece gençler değil. Çoluk çocuğuyla, yaşlısı genci, kadını erkeğiyle bütün bir halk vardı Taksim Gezi’de. Saldırdılar. Polis birlikleri bombalarıyla saldırdı. Otellerin içine kadar. Ne revir dinlediler.. ne yaralı.. ne çocuk!
Uyduruk gaz maskelerinin içi kan doldu. Burunlardan kan getirildi çünkü. Kaç ölü ve yaralı vardı zaten.
Faşizm nedir ki? Kan dökerek ilerler. Dayatır. Dikte eder. Tekelcidir. Tartışmaya gelmez. Görüşmek zorunda kalırsa lütfen görüşür. Defterinde müzakere yazmaz. İhtiyacı olursa düzmece müzakere görüntüleri verir. Sözde “kanaat önderleri” bulur çıkarır.. Kimseyi temsil etmeyen cinsinden.. İki kelimeyi bir araya getiremeyen, ne dedikleri anlaşılmayanları getirtir karşısına oturtur. Sonra “daha ne istiyorsunuz” der.
H. Çelik “Bir masaya oturup, konuşup, anlaşmaya vardığınız zaman buna uyulur, bunun gereği yapılır. Başbakan, bu insanlarla konuşmuştur.” buyurmaktadır. Kiminle olduğu önemsizdir. Ve “Gezi Parkı boşaltılacak, bu iş bitecek” dendiği kuruntusuna kapılmıştır. Sonrası tevatür: “Başbakana söz vereceksiniz, ondan sonra aksini yapacaksınız. Ben Türkiye’nin başbakanı olsam kendimi aldatılmış hissederim. Başbakan da öyle hissetmiş olmalı ki, müdahale edildi.” Kime? Halka! Saldırı gecesi milyonların desteklerini eylemli olarak bir kez daha kanıtladıkları Gezi göstericilerine. Başbakanın hisleriyle!
Madem kendi seçtikleri bazı kişilerle görüşmüşlerdi, madem ki sadece terör estirmiyor, görüşüyor gibi de yapıyorlardı, hem sopa hem havuç yani, daha ne isteniyordu? “Defalarca ‘Mesaj alınmıştır, sesiniz duyulmuştur. Sonrası kabak tadı verir’ dedik. Polis defalarca anons yaptı. ‘Rızanızla, isteğinizle ayrılın’. İşgale hükümet sonuna kadar müsamaha edemezdi.” Ayrılın, “yoksa ezeriz” yani. Yani: Bir türlü halkın bir sözü ve kararı olabileceğini kabul etmiyor, ancak mesaj verebileceğini iddia ediyorlar. Söz de kendilerinin, karar da. Başbuğ’un iki dudağının arasında.
Doludizgin yürünüyordu faşizme. Din istismarcısı türünden olanına. Henüz yasak değilse her şey yasaklanıyordu. Sağa bakmak yasak sola bakmak yasak! Nefes almak yasaklanmak üzereydi. Konuşmak yasak. İfade etmek, toplanmak, gösteri yapmak yasak. Muhalefet etmek, ses çıkarmak yasak. Yazmak, göstermek, basın yani yasak. Üç kişinin bir araya gelmesi yasak. Sıra yaşam farklı biçimlerinin yasaklanmasına gelmişti. Paket paket yasalarla yasaklar üst üste yığılmaktaydı. Ses edene küfür.. Hakaret. Bini bir paraydı. Polisten geçilmiyordu. Polis devletine çoktan varılmıştı. Otoriter yönetim deniyor aldırılmıyor.. Totalitarizm deniyor takılmıyordu. O nedenle Menderes’le paralellik kurulmaktaydı. O da aynı şeyleri yapmış, Tahkikat Komisyonu bile kurmuştu. Faşizm faşizmdi! Gidişat benzerdi.
Kurtlar yiyememişti, “çakallar”a da yedirtmeyeceklerdi! Çapulcular bir de “çakallar” olmuştu. “Dışarıdan” komplo hazırlanmış, darbe tezgahı kurulmuştu! Egemen Bağış yalanladı: “Türkiye’de olağanüstü durum varmış gibi yansıtılan manzara tümüyle gerçek dışıdır.” Taksim merkezli bütün polis terörü tamamen olağan olmalıydı! İstanbul’un ve Ankara ile İzmir’in.. Eskişehir’in yaşanmaz hale getirilmesi olağandı anlaşılan. Polis devleti olmada bir olağanüstülük yoktu!
Başbakan “Türkiye’yi anlamak isteyen varsa gelsin Ankara Sincan’a, burayı görsün. Burada milli iradeye sahip çıktığınız için teşekkür ediyorum” diyor, Taksim Gezinin milyonlarını ne “millet”ten ne “milli irade”den sayıyor! Buraya “sabır”la gelmişlerdi. Çapulcular da şimdiye kadarki gibi “ya sabır” çekip boyun eğsinlerdi!
Püskürtülmezse, faşizm kurumsallaşmadadır!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa