19 Haziran 2013

Bütün taraftarlar Çarşı'ya yapılan baskıya karşı

Gezi direnişi her gün yaratıcı yeni eylem biçimleriyle sesini duyurmaya devam ediyor. Cumartesi günü Gezi parkının polisin aşırı şiddet içeren bir gövde gösterisiyle boşaltıldı. İki gün boyunca Taksim çevresindeki semtler yoğun bir gaz bulutu altında kaldıktan sonra, biraz durulmanın ardından protestolar “duran adam” ve “duran kadınlar” ile devam ediyor.
Giderek otoriterleşen, kibirli bir yönetim anlayışına karşı böylesine yaygın bir sosyal patlamanın işaretleri var mıydı? Açıkçası geriye doğru bunu iyi analiz etmek gerekir. Hükümet, böylesine yaygın bir eylemliliğin işaretleri daha ortada yokken, başta “güvenlik” olmak üzere farklı gerekçeler ileri sürerek, önümüzdeki dönemde, 10.000 silahlı koruma memurunun statlarda ve üniversitelerde görev yapmak üzere istihdam edileceğini açıklamıştı. 30 Mayıs tarihli “Tribünde ve Üniversitede Koruculuk” dönemi başlıklı yazımı, “güvenliği sağlamak gerekçesiyle göreve başlayacak “silahlı koruma memurlarının” esas görevi, önümüzdeki dönemde stat ve üniversitelerden çıkacak “çatlak sesleri” susturmak olmasın sakın?​” sorusuyla bitirmiştim.
Gezi parkı eylemleri bu saptamanın önemli ölçüde gerçekliğe dayandığını gösterdi. Eylemlerin ilk ivmesi “üniversite gençliği” tarafından sağlanırken, eylemlerin yaygınlaşmasında “taraftar gruplarının” eyleme desteğinin önemli bir payı oldu. İstanbul’un 3 büyük takımının taraftarlarının 19:03, 19:05, 19:07 sembolik saatleriyle “direnişin rengi olmaz” başlığıyla yaptıkları destek çağrısı kısa zaman içerisinde, ülke genelinde önemli ölçüde diğer taraftar grupları tarafından da sahiplenildi. Taraftar gruplarının, Gezi protestolarını, geçmişte benzeri olmayan bir biçimde sahiplenmesi kimilerine şaşırtıcı gelse de, aslında tribünleri yakından takip edenler için çok da garip değil. Fenerbahçe taraftarlarının büyük çoğunluğu, son 20 gündür birçok eylemcinin ve sıradan insanın yeni tanıştığı biber gazlı “orantısız muamelenin” uzun süredir hiç de yabancısı değil. 3 Temmuz sürecinin “özel etkisini” bir tarafa bırakırsak,  renk farkı gözetmeksizin tribüne giden taraftarlar, hemen her hafta “orantısız muamele” den payını alır ve sonrasında da medya marifetiyle “suçlu” gösterilir. Tek başına “polisin orantısız şiddeti” bile birçok taraftarın eylemcilere destek vermesi için önemli bir nedendi.
Gezi direnişi süresince taraftar gruplarına ilişkin gözlemlerimi ve taraftarlar arasında yeşeren “gezi kardeşliğini” son iki haftadaki yazılarımda paylaşmaya çalıştım. Pazar gününden itibaren, iktidarın “hesap soracağız” mantığıyla başlattığı gözaltı dalgasının ilk hedeflerinden biri de eylemler sırasında adı fazlasıyla duyulan Beşiktaş taraftar grubu Çarşı oldu. Aralarında Çarşı grubunun kurucularının da olduğu 22 kişi gözaltına alındı. Dosya üzerinde “gizlilik” kararı olduğu için tam bilemesek de medyaya sızan bilgilerden, tribüncülerin  “organize suç örgütü” kurmak ile suçlandığını anlıyoruz.
Çarşı’ya yönelik gözaltı işlemlerinin bütün taraftarlara yönelik bir gözdağı verme amacı taşıdığı neredeyse dayanışma mesajı yayınlayan bütün gruplar tarafından kabul ediliyor. Gözaltındaki arkadaşlarını Abbasağa parkında beklemeye başlayan Beşiktaş taraftarlarına pazartesi akşamı Fenerbahçeli ve Galatasaraylı taraftarlar da destek verdi. Çarşı’ya yapılan baskıya karşı olduklarını Abbasağa parkında onlarla birlikte oturarak gösterdiler. “Gezi kardeşliği”nin devam etmesi ve bunun tribünlere de yansıması bu sürecin en önemli kazanımlarından biri olacak. “Sporda şiddet” adı altında devam ettirilen gerginlikten nemalanan kimi, siyasetçiler, yöneticiler ve medya mensuplarına karşı tribüne giden taraftarlar artık biliyor ki, oturulan tribünler,  sevdalanılan renkler farklı olsa da, ortak bir hayat ve daha güzel bir dünyaya ilişkin umutlar aynı. Şimdi ilk hedef sezonun ilk kupa maçı olan Galatasaray-Fenerbahçe süper kupa maçını Olimpiyat stadında polissiz ortamda oynamak olmalı. Fenerbahçe taraftar sitesi 12 Numara’nın çağrısı hala yanıt bekliyor.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et