19 Haziran 2013

Gündemler birbirine bağlanırken

Gezi Parkı direnişi, bir yandan polisin yeni operasyonlarıyla öte yandan semtler, mahalleler, değişik kent merkezlerindeki protestoların yanı sıra “duran insan” eylemleri gibi yeni eylem biçimleriyle de sürüyor.
Eylemler elbette kendi mecrasında yeni biçimlerle, bazen temposu biraz azalsa da yeni dayanaklar ortaya çıktığında bütün eski birikimlerinin de üstünde yükselerek ilerleyecektir. Bundan şüphe etmek için bir neden yok.
Hele de Türkiye gibi sınıflar mücadelesi alanında bunca “patlama unsuru”nun biriktiği bir ülkede.
Hele de daha dün “mesajı aldık” diyen Başbakanın bütün olup bitenden “polisi güçlendirerek” ve “sosyal medyayı zapturapt altına alarak” (Bütün baskıcı, despotik rejimlerin yaptığı gibi) yığınlara meydan okumaya devam etmesi sonucu, çıkardığı koşullarda!
Nitekim 20 günü aşkın bir süredir ülkenin dikkatleri Gezi Parkı etrafında yoğunlaştığı günlerde sıcak gündemin daha alt sıralarına düşen “Kürt sorununun barışçıl çözümü” amaçlı “Çözüm ve Müzakere Süreci”nin sıkıntılarına dikkat çekildi. BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, BDP Grubunda yaptığı konuşmada sürecin tıkanma tehdidini şöyle açıkladı: “Bütün barışseverlere sesleniyoruz; Hükümet süreci tıkamakla karşı karşıyadır. Demokratik siyasete nefes aldırmayan bir anlayışla yol alamayız. Binlerce arkadaşımız tutukluyken yol alamayız. … İfade özgürlüğü olmadan, seçim barajı düşmeden, demokratik siyaset yalandır. … Bir taraftan Sayın Öcalan’la müzakere yapacaksın sonra teröristbaşı diyeceksin. Sormazlar mı sana sen neyin başısın? Bu dil ile bu süreç ilerler mi?​”
Demirtaş, açıkça; Hükümetin, sürecin ikinci aşaması olan ve ana dilden siyasi tutukluların serbest bırakılmasına, seçim barajının kaldırılmasından ifade özgürlüğüne gerekli düzenlemelere, “yol haritası”nın taleplerini yerine getirmek için hiçbir adım atmadığına dikkat çekiyor. Tabii “Öcalan’ın durumuna” değiniyor ve Öcalan’a “teröristbaşı” denmesine duyulan rahatsızlığı da dile getiriyor. Elbette ki, Demirtaş’ın söylediklerini geçtiğimiz hafta sonunda Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı Sonuç Deklarasyonu’nda ifade edilen taleplerle birlikte ele almak gerekir. Ki bu Konferans, “Öcalan’a Özgürlük”, “Ana dil sorununun çözüme kavuşturulması Kürtçenin resmi dil olmasının anayasal güvenceye alınması”na özel bir vurgu yaparak, bir yandan Kürt sorununun çözümüyle ilgili bir yandan geleceğe yönelik talepleri dile getirirken öte yandan sürecin ilerlemesinin önündeki “yol temizliği”nin rotasına ve görevlerine işaret etmektedir. Ancak AKP Hükümeti, Demirtaş’ın uyarılarını ve konferansın öne sürdüğü talepleri pek önemser görünmemektedir. Nitekim Hükümet Sözcüsü Arınç, Demirtaş’ın konuşmasındaki uyarıyı, “BDP zaman zaman böyle açıklamalar yapar, süreç pek güzel işlemektedir” diyerek karşılarken konferans için de “Adını hatırlamıyorum ama Diyarbakır’da toplanan bir konferansta konuşanları da gayet iyi biliyoruz” diyerek, aba altından sopa gösteren bir ima ile karşıladı.
Süreçle ilgili, birinci aşamanın hükümete hiçbir koşul dayatmadan “Gerillanın sınır dışına çıkarılması” sürecinde bir şey yapmadan “başarılı” görünen hükümet, hep günü kurtarmakla yetinmiştir.
Ama bu yolun, “Bir şey yapmadan başarı kazanma yolu”nun sonuna gelinmiştir. Çünkü demokratikleşme talepleri artık sıcak acil talepler haline gelmiştir. Hele de Gezi Parkı direnişinde öne çıkan demokratikleşme isteği ile birleştirildiğinde Türkiye’nin demokratikleşmesinin bir unsuru olarak Kürt sorununun demokratik çözümü talebi çok daha güçlü bir istektir. Bu yüzden hükümetin üstüne düşen sorumlulukları savsaklaması daha da zordur ve lafla oyalama, “Öyle söyleyip böyle yapsam da bir şey olmaz” dönemi sona ermiştir.
Ön yargılar bir yana bırakılarak gelişmelere yakından bakıldığında şu görülmektedir ki, Kürt halkının demokratikleşme talepleriyle Gezi Parkı direnişinin talepleri adım adım birbirine bağlanmaktadır. Süreç ilerledikçe bu daha iyi görüleceği gibi, diğer mücadele alanlarıyla bağları da daha açık görülmeye başlanacaktır.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et