İslamcılığın yol ayrımı: Milli irade mi? İnsani değerler mi?
Fotoğraf: Envato
Türkiye muhafazakarlarının, yaptıklarını, değerler dünyası üzerinden savunmak yerine, sayısal çoğunlukları üzerinden savunmaları üzücü bir durumdur. Siyasete, maneviyat ve değerler dünyasından bir şeyler katmak iddiası ile başlayıp, zamanla merkez sağın kaba çoğunluk algısına sığınmak İslam-siyaset ilişkisinin Türkiye’ye yansıyan travma boyutudur.
Siyasete girerken yapılan ihtiyaç analizinde ne derece samimi olunduğunu da böylece gösterdiler. Merhum Erbakan’ın merkez sağ partilere rağmen siyaset arenasına giriş iddialarını hatırlamaya ve bugün için ne anlam ifade ettiğini sorgulamaya çalışalım.
Ortaya çıkan tablo, hazin bir mankurtlaşma öyküsüdür. İktidar mevzilerini ele geçiren, ama eleştirdiği iktidar sahiplerinin yaptığını tekrarlayan bir siyasal duruştan söz ediyoruz.
Elbette temsili demokrasi zemininde sayısal çoğunluk önemlidir. Ama bu çoğunluğun, kendinden olmayanları yak sayan tavrı aslında demokrasi kuramının da yumuşak karnıdır. Değerlerden arındırılmış bir sayısal üstünlük sendromunu milli irade diye tarif etmeye kalkmak Türkiye siyasetçilerinin eski hastalıklarındandır.
İslam siyaset felsefesinden azıcık nasiplenmiş insanların ilk kurması gereken cümle, azınlık, çoğunluk kavramlarının üzerinde bir değerler dünyasının belirleyiciliği üzerine olmalıdır. Bu değerlerin hayata geçirilmesinde elbette farklı algılar olacak ve işte o noktada çoğunluğun karar alma yetkisi sınırları ile birlikte anlam kazanacaktır. Milli irade benim, istediğimi yaparım anlayışının, dünya siyasi tarihinde hangi noktalara varabildiğini biliyoruz.
Eğer diktatörlükler arası bir ehvenişer tercihi yapacaksak ben, daha kolay yıkılabileceği için azınlık diktatörlüğünü çoğunluk diktasına tercih ederim. Yanlışta ısrar eden çoğunluk, yine haksızlıkta kenetlenen azınlık yönetimlerinden çok daha tehlikeli işlere imza atarlar. Bizim işimizin baskıcı yönetim tarzları arasından bir tercih yapmak olmadığını bilerek bu çerçeveyi paylaşıyorum. Çoğunluğun bazen bir üstünlük olmaktan çıkıp tam tersine yüke dönüşme potansiyeline dikkat çekmek istiyorum.
İnsan onurundan, hak ve özgürlüklerden nasibini almamış bir yönetim anlayışının, milli iradenin temsili iddiası üzerinden meşrulaştırılması safsatanın ilerisine geçemez. Nitekim son günlerde kimi iktidar temsilcisi ve savunucusunun ortaya koyduğu söylem tam da bu düzeydedir.
Elindeki olanakları kaybetmeme hırsı ile gösterilen tepkiyi, darbe karşıtlığı, demokrasi savunuculuğu diye yutturmaya çalışmanın başka bir izahı var mı?
- Yazılı olmayan kurallar 11 Nisan 2015 01:00
- Muhalefetin gücü ve farkındalık 04 Nisan 2015 00:57
- Katırlar da ağlar 28 Mart 2015 01:00
- Halife efendimiz aldatılmış hükümsüzdür 21 Mart 2015 00:52
- Ben aday olmazsam kim olmalı? 14 Mart 2015 01:00
- Erdoğan’ın faizci arkadaşları ? 07 Mart 2015 00:54
- Türkmenistan modeli dururken ne Meksika'sı? 28 Şubat 2015 01:00
- Kavganın büyüğü 21 Şubat 2015 00:52
- En yeni Türkiye 14 Şubat 2015 01:00
- İşlevsiz parlamento, tutarsız başkanlık 07 Şubat 2015 00:52
- Herkes radikal solmuş meğer 31 Ocak 2015 00:53
- Deli deliyi görünce 17 Ocak 2015 01:00