Sıkıştıkça geriyor, gerdikçe yalnızlaşıyor
Başbakan Erdoğan, açılıştı, grup toplantısıydı, bir patron kuruluşunun davetiydi,… demeden her gün aralıksız konuşuyor. Yetmiyor bir hafta sonuna üç “büyük miting” sığdırıyor.
Peki konuştuğu ne?
Gerçekten söyleyeceği çok şey olduğu için mi konuşuyor Başbakan?
Hayır! Tam tersine akla, vicdana uygun söyleyebileceği hiçbir şey olmadığı için çok konuşuyor.
Başbakan Erdoğan’ın TV‘leri de kullanarak her gün yaptığı uzun konuşmalarda söylediği; “Bölgenin yükselen gücü olan Türkiye’nin ekonomik ve siyasi istikrarına karşı dış ve iç güçler bir tuzak, bir komplo kurmuştur; Gezi Parkı direnişi bu komplonun bir ürünüdür; arkasında yerli ve yabancı güçler, faiz lobisi ve borsa spekülatörleri vardır!”
Günlerdir, Başbakanın onun repliklerini yineleyen az sayıdaki bakan ve AKP önde geleni ile yandaş medyasının söylediği bundan ibarettir. Bir cümle fazlası yoktur. Ötesi, hakaret, “Camiye ayakkabıyla girip, içki içtiler, “Türbanlı kadına saldırdılar” türünden “adi” yalanlardır.
Gerçekler alanında söyleyeceği bir şeyi kalmayan Başbakan Erdoğan da bu Göbelsci propaganda tarzıyla ekonomide, iç ve dış politikada düştüğü derin çukurun üstünü örtmeyi umuyor.
Bu sıkışmışlık ve çaresizlik kendisini;
1-) Ucu sonu belirsiz toplantılar, her mikrofon gördüğünde uzun konuşmalar, mitingler, söyleşilerin çok kanaldan yayınlatılması vb biçiminde artık “vatandaşa zulüm”e dönüşen bir propaganda olarak,
2-) Gezi Parkı eylemlerindeki polis şiddetini eleştiren ABD, AB ülkeleri ve uluslararası kuruluşlarla “hesaplaşmaya” girişerek bunu diplomatik nezaketsizlik ve Almanya gibi ülkelerle diplomatik alanda kalıcı hasara yol açacak düzeylere taşıma biçiminde,
3-) Yandaş basında “esas kalecinin”, Yeni Şafak’ın kaleye geçmesi (*) olarak kendisini göstermektedir.
Kısacası ortadaki tablo, AKP Hükümeti’nin ekonomi ve siyasette sürüklendiği açmazların yarattığı bunalım onu Başbakan Erdoğan’ın şahsında en yakın iç ve dış dostlarıyla karşı karşıya getirmiştir. AKP Hükümeti, kendisini içeride liberallerle dışarıda da en yakın destekçisi ülkelerle kapışmaya doğru sürüklemektedir. Dahası Erdoğan’ın belirlediği bu gerilimleri artırarak sorunları aşma siyaseti, Erdoğan’ı kendi partisi içinde yalnızlaştırmaktadır. Bu yüzden de “mitingler” sanki dışarıya dönük bir gövde gösterisi gibi gösterilse de daha çok da içeriye, AKP içindeki hiziplere Erdoğan’ın gücünü göstermek üzere düzenlenmektedir. Dahası Gül-Gülen-liberaller ittifakının, Erdoğan’ın çevresini boşalttığı iddiaları her ne kadar “fitne-fücurluk”, “Biz kardeşiz aramıza nifak sokulmak isteniyor” gibi bir savunmayla karşılansa da AKP içi çelişkilerin Arınç’ın istifasına kadar geldiği de “şuyuu vukundan beter” kategorisinden bir durumdur.
Son günlerde Başbakan Erdoğan ve yandaş basını, bu propagandaya Gezi Parkı eylemlerinin aslında “barış sürecini hedef aldığını”, bu alanda hükümetin başarılı adımlarını engellemek üzere ulusalcı-Ergenekoncu güçler tarafından organize edildiği yalanını öne çıkarmaya başlamıştır.
Üstelik de bütün bu eylemler boyunca bir kez bile “Barış Süreci”ne karşı slogan atılmamış, bir tek karşı pankartın bile taşındığı görülmemiş; tersine süreci destekleyen pek çok slogan atılmış, pankart taşınmış, konuşmalar yapılmışken!
Üstelik de gezi parkı eylemlerine katılan, ona çeşitli biçimde destek veren çevreler içinde barış sürecinin savunucusu pek çok parti, çevre, aydın ve sanatçı yer almışken!
Yani, bütün alem kör, sersem bir tek Başbakan ve yandaş basını uyanık!
Öyle görünmektedir ki, Başbakan ekonomide, siyasetteki büyük sıkışmışlığı içinde tek nefes borusunun “Barış Süreci” olduğunun farkındadır. Bu yüzden de Başbakanın diğer sıkışmışlıklarını “Ben yoksam barış süreci de olmaz ha!” biçiminde bir şantajla aşmayı hesapladığı anlaşılmaktadır. Ama “Barış Süreci” Hükümet için, artık lafla yürüyecek bir süreç olmaktan da çıkmış, tersine Başbakanın hükümetin ve Meclis’in yapması gereken yasal-Anayasal düzenlemeler artık ertelenemez bir biçimde Başbakanın kapısına da dayanmıştır. Başbakan ve Hükümeti, bu sorumluluğunu nasıl yerine getirecek, bunu da yakında “hükümetin hazırlığı” olarak önümüzdeki günlerde Meclise geleceği belirtilen “paketle” birlikte daha iyi göreceğiz.
(*) Bugüne kadar yandaş basında çamur atma, skandalvari, istimi arkadan gelsin türden haberler yayımlama gibi tetikçilikleri sonradan olma yandaş gazeteler yapardı. Yeni Şafak, ağırbaşlı, ilkeli, maksat hasıl olduktan sonra ortalığı toparlayan ağır abi rolündeydi. Ama “Gezi Parkı eylemlerinin bir komplo” olduğu iddiasıyla birlikte Yeni Şafak direksiyona geçti. Yok 3 bin kişilik kitlelerle İstanbul ve Ankara’da Başbakanlık ofisleri eli geçirilecekti, “Mi Minör” oyunu darbenin provasıydı ve “M. Ali Alabora Gezi eylemleri öncesi Mısır ve İngiltere’de Gezi parkı komplosunu dış güçlerinin temsilcileriyle buluştu!” gibi en pespaye iddiaları Yeni Şafak ortaya attı. Yandaş basın da başbakan gibi gemileri yakmış görünüyor!
EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’
Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.
Evrensel'i Takip Et