25 Haziran 2013 09:44

Başka bir yaşam başka bir siyaset ile mümkün

Başka bir yaşam başka bir siyaset ile mümkün

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Gezi Parkı direnişi öğretmeye devam ediyor. Hiyerarşik devlet yapısının şiddet aygıtının müdahalesiyle toplumun geleceğine de yazılan Gezi Parkı direnişi, siyaset kavramına ilişkin topluma yerleşmiş olan basmakalıp yargıları da geçmişe gömecek. Gezi Parkı direnişinden bu safhada üretilmesi gereken, demokrasi mücadelesini ülke sathına yaymanın yollarıdır.
Artık insanlar tepeden inme siyaseti istemiyorlar. Uzun yıllardır politikacıların boş vaatten başka bir şey sunmadıkları tartışılır durur. Oy kullanma oranları hiçbir zaman yüzde 100’e yaklaşmaz. Hep uzaklaşır. Hatta seçimler sonrasında bazı bölgelerde hiçbir vatandaşın oy kullanmadığına ilişkin haberler de okuruz. Fakat hiç kimse oy kullanmayanların neden oy kullanmadığını araştırma zahmetine girmemiştir. Partilerin en çok eleştirilen uygulamalarından biri de tepeden aday belirleme uygulamasıdır. Hele bir de yüzde 10 baraj uygulaması. Türkiye halklarını koalisyon-istikrar ikilemi masalıyla kandırarak bu barajı getirdiler. O zamandan beri ülkeyi yöneten siyasi partilerin temsiliyet meşruiyeti tartışılır oldu. Hatırı sayılır oranda oy almasına rağmen meclis dışında kalan partilerden dolayı hakkı olmayan sayıda milletvekili çıkaran partiler tarafından yönetildi ülke.
“Koalisyon olursa istikrar olmaz, ülkede kaos yaşanır” masalı bu ülkede yaratılan önemli korkulardan biridir. Halbuki kaosun da kendine özgü bir uyumu vardır. O uyumu yakalamayı bilmeyen, demokrasiyi içselleştirememiş, diyalogdan habersiz, parlamenter demokrasiyi kendine rant üretmek amacıyla kullanma hırsı içindeki sözde siyasi partilerden kurtulamadı ülke. Bu masalın varsayımı şudur: “Farklı partilerden olanlar birbiriyle anlaşamaz, çünkü her parti daha büyük rant kapmak ister. Anlaşamazlarsa da, koalisyon bozulur. Hele bir de koalisyon kurmak zorunda kalan partilerin biri sağcı biri de solcu olursa hükümeti kurabilseler bile bir süre sonra anlaşamazlar.” Anlaşamayacaklarını varsayan bu partilerin derdi, aslında her zaman seçmenlerinin yüzlerine dik dik bakarak söyledikleri gibi “Ülkeye hizmet yapmak” değildir. Ülkenin çeşitli bölgelerine kendi adamlarını(!) yerleştirmek, kendi kadrolarını kurmak ve en büyük (p)arsayı kapmaktır. Parsa demek, mal demek, mülk demek, para demek, sonrasında da en büyük kontrol alanına sahip olmak demek… Tabii ki, bu partilerin gerisinde sermaye vardır. Sermaye sayesinde oraya gelmişlerdir. Bu yüzden de bu partiler yukarıdan aşağıya örgütlenmek zorundadırlar ve bu yüzden milletvekili adaylarını tepeden belirlerler. Bu tekere çomak sokanları da, yani çapulcuları da, çeşitli bahanelerle tasfiye etmeye çalışırlar. En büyük bahaneleri de, devletin birliğinin, bütünlüğünün bozulmasıdır. Çapulcuları da, anarşist(!), bölücü(!), vatan haini(!), kızılbaş-alevi(!), terörist(!), pis komünist(!), pis Kürt(!) diye etiketlerler. Oysaki, tek dertleri kurdukları tezgahın bozulması tehlikesidir.
Demokrasi direnişi yayılmaktadır. Bu aşamada, üzerine inatla gidilmesi, eleştirilmesi ve değiştirilmesi gereken en önemli durum seçim barajıdır. Seçim barajının derhal kaldırılması gerekmektedir. Filanca ya da falanca gelişmiş ülkede var olan seçim barajlarına dayanarak daha küçük oranlarda uygulanacak olan barajlara da karşı çıkmak gerekir. Demokrasiyi içselleştirmekte ve böylece olgunlaşmakta olan bir halkın denetiminde olan bir parlamenter demokrasi, barajın istikrar getireceği masalına ihtiyaç duymayacaktır.
Üzerine inatla gidilmesi gereken başka bir durum da, partiler dışında bağımsızların da hem yerel hem de genel seçimlere parti adaylarıyla eşit şartlarda katılımının sağlanmasıdır. Böylece bir partinin demokrasiyle özdeşleşmeyen kısıtlayıcı kurallarından uzak ve halk tarafından gerçekten tanınan insanların hem belediye hem de millet meclisine girmesi sağlanacaktır. Şu anda parklarda oluşan iradenin bunu başarması mümkündür. Gelecek haftaya devam…

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa