Kriz, patlama ve sosyal konsolidasyon
Fotoğraf: Envato
Gezi parkıyla birlikte olan biten çok şey olduğu kesin, hatta nasıl olduğu çok su götürmez; ancak bu yaşananların ne olduğu, niye olduğu, niçin olduğu; kime neye karşı olduğu; taşıyıcısının, tarafının, karşıtının kimler olduğu, ne istedikleri, dahası yolda neye evrilecekleri çok su götürür.
Meselenin özünün, hemen tüm tarafların ifade ettiği üzere, tek başına üç beş ağaç olmadığı kesin. O halde duygular aslında neye karşı patlıyor sorusunu biraz daha açmak gerekiyor. İnsanlar;
· Finans kapitale, parasına, puluna, bankasına, AVM’sine, iktidarına karşı,
· NATO’su, İnterpolü, CIA’sı, FBI’sı, devleti, hükümeti, MİT’i, yargısı-mahkemesi, emniyetine karşı,
· Milli Eğitimi, okulu, üniversitesi, Diyaneti, medyasına karşı,
· Cumhurbaşkanı, başbakanı, valisi, emniyet müdürü, savcısı, hakimine karşı,
· Polisine, TOMA’larına, kimyasal karışımlı tazyikli sularına, akreplerin gaz bombalarına, kaskına, kalkanına, copuna, sopasına, plastiğine, silahına karşı… patlamış gözüküyor.
· Daha nicesine, her şeyden evvel de yaşam alanlarına sürekli müdahale edilmesine patlıyor.
Tespit ve soru çok da yanıtları çok kolay değil. Ancak ortada bir kriz olduğu kesin. Kimin patladığını, nelerin kimlerin patladığını, nelere yöneldiğini anlamak için önce krizin ne olduğunu anlamak gerekiyor.
Kriz kimin krizi? Rejim krizi mi kapitalizmin krizi mi, yapısal mı geçici mi? Genel bir betimleme yapılırsa, bu yaşananlara polis şiddeti görünümlü derin bir yapısal kriz, “insanlık krizi” denebilir. Sadece Gezi’ye de özgü değil.
Önce Fransa yandı kavruldu. Bir iki haftada 50 bin araç yakıldı. Sonra İngiltere’de neredeyse tüm sokaklar alev topuna döndü. Wall Street, Danimarka, daha Gezi’den bir hafta önce İsveç’in başkenti Stokholm… İtalya, Yunanistan, İspanya, Irak, Yemen, Mali, Suriye… Çoğu kez görüntünün merkezinde asker ve polis gözüküyor (Genellikle son kıvılcım, olayların patlaması bir polis şiddetiyle başlıyor). Ama polis yansının görünür kısmında, arkası çok daha sorunlu.
Krizlerin en önemli kaynağını eşitsizlikler, artan uçurumlar, yok saymalar oluşturuyor. T.Öngen, devlet kurumunun (din, güvenlik vb. de) varlık sebebini, eşitsizlikler veya ayrıcalıklar karşısında artan halkın tepkisini yatıştırma işlevine bağlıyor. Bunu başaramadığında kriz açığa çıkıyor, sokağa yansıyor.
Devlet, halkı razı edebilme işlevini yerine getirebildiği sürece, yani krizin yansımalarını kontrol edebildiği sürece, mevcut formuyla devam ediyor, yoksa şekil değiştirmek zorunda kalıyor.
Rejim tipi, siyasi rejimler ve hükümetler ise devlete göre çok daha araçsal ve geçici bulunuyor. İşini görebilen devam ediyor, göremeyen değiştiriliyor, başka bir formu deneniyor, hatta farklı bir rejim tipine geçiliyor, hükümetler daha da hızlı değiştiriliyor.
Bu süreçte yaşananları, özellikle de AKP’nin ve ABD’nin uğraşılarını bir tür sosyal konsolidasyon diye niteleyeceğim. Bunun sebebi artık sorun görünür oldu ve polisiye tedbirlerle bastırılamadı, aksine patladı. Bu durumda artık baskılama, örtme teknikleri işlemiyor. Sorunları retorikleştirme, yön değiştirme, geciktirme ve geçiştirme denemeleri de pek elverişli gözükmese de muhasebeleşme, pazarlıklaşma arayışları sürüyor. Sonuçta krizi kısa vadeden daha uzun vadeye yayabilme arayışları var, AKP de şimdi bu uzatmaları oynuyor. Yoksa hükümet değişikliği gündeme gelecek.
İşin vahimi, Stokholm sendromu (rehinenin çapulcuya/eylemciye aşık olması) diye de bir şey var; olaylar 3-5 günü geçerse, başlangıçta karşı duran bir kısım kimse göstericilerden yana geçebiliyor.
Gezi direnişi korku eşiklerini aştığı gibi, zaman eşiğini de aşıyor. Kriz yapısal olduğu kadar direniş de kaynağını yapısal köklerden alıyor.
“Tayyip” veya “Gezi parkı” işin bir uğrağından ibaret. Çözüme yönelik palyatif arayışlar salt sosyal konsolidasyon düzeyinde kalıyor. Sorunun yapısal kaynakları kurutulmadıkça hükümetin istifası veya Gezi’nin kurtarılması sorunları kısa süreli erteleme anlamına geliyor.
Ortada bir insanlık sorunu var. Cılız talepler, konsol/os/lar ve ertelemeler çözüm oluşturmuyor.
- Okul yok, yemek yok, elektrik yok, internet yok ama "uzaktan, "kesintisiz" eğitim şahane 17 Ocak 2025 04:02
- MEB’in başarısı muhteşem tıklanma rekoru: İnsanın iyi ki pandemi ve deprem olmuş diyesi geliyor 10 Ocak 2025 04:58
- 22 yıllık, 72 yıllık gerileme: MEB’in, AKP’nin, milli görüşün ‘Milli Maarif’ ve ‘MESEM’ başarısı 03 Ocak 2025 04:26
- Türkiye ve Suriye yüzyılı mütaşerik maarif ve rejim modeli 27 Aralık 2024 04:43
- İsrail ve Suriye örneğinde bilimin ve bilimsel eğitimin anlamı ve önemi üzerine 13 Aralık 2024 04:40
- MEB açık öğretim okulları istatistiklerinde bir gariplik mi var? 29 Kasım 2024 04:15
- AKP'nin eğitim ve bütçeleme anlayışı: Lime lime ayrıştırmanın, imam hatipleştirmenin, metalaştırmanın, peşkeş çekmenin binbir türü 15 Kasım 2024 04:43
- Cumhuriyetin 101. yılında rüya, yurttaşlık ve ana dillerinde eğitim meselesi 01 Kasım 2024 04:26
- Üniversite nedir? Araştırma ve bilgi nedir? Kariyer yapmaktan/ uzmanlık bilgisinden farkı nedir? 18 Ekim 2024 04:42
- Akademinin yeri ve değeri: 207 üniversite bir 'muhabir Rüya' eder mi? 11 Ekim 2024 04:43
- MEB istatistiklerinin gör dediği açlık, dayatma ve niteliksizlik 04 Ekim 2024 04:50
- Türk Psikologlar Derneğinin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeline dair görüşü: Eğitim değil eğitimi ihlal modeli 27 Eylül 2024 04:42