İyi gazetecilikle savaş
Fotoğraf: Envato
Son günlerde, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Başkan Barack Obama’nın ülkesindeki araştırmacı gazetecilere karşı açtığı savaşı konuşuyor. Kimilerine göre, Obama yönetimi, basın özgürlüğünü tehdit konusunda 19. yüzyıldan beri ABD’de iktidara gelen en kötü hükümet. Başkan Obama, ülkede çok nadir koşullarda başvurulan “ulusal güvenlik yasalarını” arkasına alarak, araştırmacı gazetecileri komploculukla ve vatana ihanetle suçluyor. Bunlar yetmezmiş gibi, ABD Adalet Bakanlığı, henüz suç (haber) oluşmadan olaya el koymak için, gazetecilerin kişisel telefonlarını dinliyor, google gibi büyük şirketlere baskı uygulayarak kişisel e-posta hesaplarına filan giriyor.
ABD başkanının, ülkesinde anayasayla güvence altına alınmış en önemli haklardan biri olan basın özgürlüğünün ruhuna fatiha okutan bu cadı avına “Obama’s war on journalism/Obama’nın gazetecilikle savaşı” deniyor. Tıpkı, 11 Eylül (9/11) saldırıları sonrası George W. Bush yönetiminin kullandığı “war on terror/terörle savaş” retoriği gibi, “gazetecilikle savaş” söylemi de ulusal güvenlik adına bir takım kirli işlerin meşrulaştırılmasında kullanılıyor. Böylelikle, araştırmacı gazetecilere adeta savaş suçlusu/vatan haini muamelesi yapılıyor. Anlaşılan o ki, ABD tarihinde bir utanç abidesi olarak duran ve nihayetinde başkan
Nixon’ın istifasıyla sonuçlanan illegal telefon dinleme skandalı bile günümüzde masum kalıyor. Obama yönetimiyle, yasa dışı telefon dinleme işi, artık legal ve sıradan bir boyuta taşınıyor.
ABD’de son günlerde sızıntı bilgilerle haber yapmaya çalıştığı için bir “komploya ortak olmakla” suçlanan araştırmacı gazetecilerden biri, Fox News kanalının Washington Muhabiri James Rosen. Bu gazeteci, Kuzey Kore ile ilgili bir sızıntı haber peşinde koşarken ABD Adalet Bakanlığının hışmına uğramış ve kişisel telefon görüşmelerinden gmail hesabına kadar devlet tarafından “heklenmiş”. Bu olay, tam da yine Adalet Bakanlığının Associated Press haber ajansı muhabirlerinin telefonlarını dinlediğinin ortaya çıkmasının ertesinde patlıyor. Obama yönetimi, bu gazetecilerin hükümete karşı hazırlanan komplolara yardım ettiklerini iddia ediyor. Sızıntı haberler konusunda uzmanlaşmış olan Wikileaks ve Julian Assange’ın destekçilerine göre ise, ABD yönetimi kamu yararı içeren haber yapmaya çalışan gazetecileri adeta saplantılı bir sapık gibi izliyor ve onları kriminalize ediyor.
Dijital verilerin saklanması ve paylaşılması konusundaki protokollerin açıklarıyla bu konudaki ulusal ve uluslararası yasaların eksikleri, basınının özgür olduğu sanılan ülkelerde bile gazetecileri tehdit ediyor. Devlet adamları yalan söyleyebiliyor, bir dedikleri bir dediklerini tutmayabiliyor, göz göre suç işleyebiliyorlar, ama bütün bunları yazması gereken gazeteciler devreye girdiğinde onları susturmak için bel aşağısı formüller geliştiriyorlar. Gerçeği yok edemeyecekleri için, mesajı taşıyan elçiyi “vuruyorlar.”
Türkiye, pek çok konuda ABD’den geri olabilir, ama gazetecilikle savaş konusunda ABD’den daha ileride olduğunu söylemek pekâlâ mümkün. Örneğin, yasa dışı telefon dinleme ve özel dijital verilere ulaşma konusunda hükümetimiz çağ atlamış durumda. Bunu gazetecilerle ilgili sürmekte olan davalardan biliyoruz. Sosyal medyanın gözetimi de maşallah almış başını yürümüş. Başbakan bile İnternet kullanıcılarının “IP adreslerini ele geçirmekten” bahsediyor. Haberleşme Bakanımız Binali Yıldırım da geçenlerde müjdeyi verdi. “Facebook hükümetimizle iş birliği yapıyor, Twitter bu talebimizi geri çevirdi, onların da iş birliğine gitmesini bekliyoruz,” dedi. Kısmetse, o da olur. Bahanemiz hazır: Ulusal güvenlik.
Bizde bir gazetecinin telefonunun dinlenmesi, e-mail’larının heklenmesi, vatan haini veya ajan ilan edilmesi için uluslararası çapta etki yapacak sızıntı haber peşinde koşmasına da gerek yok. Ülkemizde bir gazetecinin sokağa çıkıp halkın arasına karışması, insanları dinlemesi ve duyduklarını habere dönüştürmesi bile hain ilan edilmesi için yeterli. Geçen hafta Twitter’da Melih Gökçek tarafından İngiliz ajanı olmakla suçlanan BBC Türkçe Servisi Muhabiri Selin Girit’in başına gelenler buna en güzel örnek. İstanbul’da Gezi direnişi sonrası oluşturulan mahalle forumlarını gezerek, Yoğurtçu Parkı forumunda halkın konuştuklarını habere dönüştüren Girit, Twitter’da önce Melih Gökçek, ardından da Gökçekgiller (Gökçek fanatikleri) tarafından siber saldırıya uğradı. Bu değerli gazeteci, hem çarpıtılmış bilgilerle hedef gösterildi, hem de sosyal medyada konuşlanmış terbiyesiz Gökçekgillerin ağır küfür ve tehditlerine maruz kaldı. BBC yönetimi ve uluslararası gazetecilik örgütleri bu olay nedeniyle iktidara “Artık onurlu gazetecileri hedef göstermekten vazgeçin” uyarısı yapmak zorunda kaldılar.
ABD’de henüz halkın düşüncelerini habere dönüştürdüğü için vatan hainliğiyle suçlanan bir gazeteci yok. Başkan Obama, şimdilik sadece gizli kirli dosyaları açığa çıkarmaya çalışan araştırmacı gazetecilere kancayı takmış durumda. Bizde ise en basit görevini yerine getiren, yani sokaktaki halkın derdini dinleyen ve aktaran gazeteci bile ajanlıkla suçlanıyor. AKP yönetimi basına sansürde ve gazetecileri tacizde sınır tanımıyor. Bu nedenle, basına karşı savaş açmış olan Obama yönetiminin AKP yönetiminden öğreneceği daha çook (kötü) şey var.
Ha, iyi gazetecilikle savaşan baskıcı iktidarlar, kötü gazetecilikle sevişiyor… O da, başka bir yazının konusu.
- Twitter'da haber patlatmak 29 Haziran 2018 00:23
- Suruç katillerini sandık cezalandırsın 22 Haziran 2018 00:31
- Barış kazansın 14 Haziran 2018 23:12
- Seçimleri TRT değil Youtube kazandıracak 18 Mayıs 2018 00:29
- Polis kafalı gazetecilerden medya saçmalamaları 11 Mayıs 2018 01:33
- Cumhuriyet davası açık bir öç alma davasıdır 26 Nisan 2018 23:13
- Haberciyi öldürdüler ama haber yaşıyor 20 Nisan 2018 00:15
- Dumanla haberleşmeye hazırlanın 30 Mart 2018 00:55
- Doğan Yayın Holding'in satılması: İmam nikâhı resmi nikâha dönüştü 22 Mart 2018 06:56
- Ali Baba'nın çiftliğinde her şey yasal 16 Mart 2018 00:15
- Beton mikseri ve adalet sarayı 09 Mart 2018 00:57
- Siyasette ‘parlak’ fikirler 16 Şubat 2018 00:55