Barışı savunmaya kararlılıkla devam
Gezi Parkı eylemlerinin “artçı gelişmeleri” ve “Barış Süreci”yle ilgili gelişmeler birbirinden bağımsız gibi görünerek de olsa Türkiye gündeminin iki önemli konusu olarak öne çıkıyor.
Bir yanda “Gezi Parkı eylemleri süreci”nde polisin yaptığı vahşi uygulamaların her gün bir yenisi daha açığa çıkarken öte yandan da idarenin ve yargının polis şiddetini savunmasına, hoş görmesine tepkiler de yoğunlaşıyor. Dahası eylemlere katıldıkları ve “suç işledikleri” iddiasıyla gözaltına alınanlara da yenileri eklenmeye devam ediyor. Ve Başbakan da; Valinin, Emniyet Müdürünün istifasının talep edilmesine, “Ayakların baş olması isteniyor; bizim iktidarımızdan böyle bir şey istenemez!” diyerek demokrasi anlayışını açığa vuruyor ve elbette bu da ister istemez “Demokrasi nedir; Başbakanın demokrasi anlayışının demokrasiyle ne kadar ilgisi vardır?” tartışmasını gündeme getiriyor. Ve bu süreç hem bu günüyle hem dünüyle hem de geleceği ile “Gezi Parkı Forumları”nın, bu direnişin bileşeni olan siyasi kesimlerin, basının gündemi olmaya devam edecek görünüyor.
Ancak öte yandan “Barış Süreci”nde de önemli ilerlemeler olurken, endişeleri büyüten gelişmeler de yaşanıyor.
Öcalan-BDP-KCK; “Sürecin birinci aşaması tamamlandı!” deyip; artık sürecin bundan sonrası için hükümetin adım atması gerektiğini söylüyor. Süreci bir sorumluluk duygusuyla izleyen herkes de böyle düşünüyor. Ama Başbakan Erdoğan, önceki gün “Akil İnsanlar Grubu”yla yaptığı son toplantıda, “PKK militanlarının ancak yüzde 15’inin ülke dışına çıktığını” söyleyerek, “birinci aşamanın bitmediğini” öne sürdü.
Sorun bir “yüzde sorunu”, çıkanların sayısıyla ilgili bir tartışmaysa elbette bu tartışma olabilir, sayı tartışması sürerken de süreç ilerlemeye devam eder. Ancak son günlerdeki tartışmalarla birlikte düşünüldüğünde, Başbakanın bu iddiayı, “Hani Hükümet neden üstüne düşenleri yapmıyor” diyenler için öne çıkardığı izlenimi güçlenmektedir.
Şırnak-Cizre’de olduğu iddia edilen PKK’nin “Öz Savunma Güçleri’nin yaptıkları tören ve yol kontrolleri” olarak basına yansıtılan görüntüler, etrafında giderek artan bir tartışma yapılacağı (PKK’nin Dersim’de yaptığı öne sürülen eylemler de bu görüntülerle ilgili tartışmaya eklenmiştir) ve dolayısıyla bu tartışmalar üstünden “Barış Süreci”nin baskılanması, hatta tıkanması, bu görüntüleri yeni bir “Habur vakası” gibi değerlendirmek için yeni hamlelere hazırlanıldığı anlaşılmaktadır. Bu görüntülerin hükümete yakın medya organları tarafından gündeme getirilmesi ise ayrıca manidar ve “Hükümetin bunda parmağı var mı” sorusunu da gündeme getirmektedir.
PKK-BDP tarafı, “Birinci aşama bittiğine göre, artık Hükümet kendi üstüne düşenleri yapacak” demektedir. Nitekim bu amaçla da Hükümete Öcalan’nın ”yol temizliği”ni içeren “yasal ve anayasal düzenlemeleri kapsayan bir paket” sunduğu da kamuoyuna açıklanmıştır.
BDP, Hükümetin bu paketteki önerileri de dikkate alacağı “yol haritasını” içeren yasal-anayasal düzenlemelerin olduğu bir paketin, en azından tatile girmeden Meclise sunulmasını ve Meclisin tatile çıkmayarak bu düzenlemeleri görüşmesini de istemiştir. Ancak Hükümet, kendilerine bir paket sunulduğunun ötesinde kendisinin nasıl hazırlıklar içinde olduğunu ortaya koyan hiçbir şey söylememektedir. Dahası Meclisin açılması bir hafta uzatılmıştır ama bu da sağlık sistemiyle ilgili “Torba Yasa”yı görüşmek üzere olmuştur. Dolayısıyla Hükümet, “sürecin bundan sonrası için sıranın kendisine geldiğini kabul etmiş” olduğunu göstermiş değildir.
Süreç ilerlemektedir ama ilerledikçe “geri çekici kuvvetler” canlanmaktadır. Bu da barış ve demokrasi güçlerinin daha uyanık olmasını, barışı, özgürlükleri savunmada daha kararlı olunmasını gerekli kılmaktadır.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’
Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.
Evrensel'i Takip Et