01 Temmuz 2013 11:37

AKP'nin üniversiteleri

AKP'nin üniversiteleri

Fotoğraf: Envato

Paylaş

YÖK’ün üniversitelerimiz listesinde yer alan polis akademisi ve harp okullarını dışarıda tutarsak,Türkiye’de 2012 sonu itibariyle toplam 170 üniversite bulunuyor. Bunlardan 104’ü devlet, 66’sı vakıf (özel) üniversitesidir.
Bütün illerimizde en az bir devlet üniversitesi bulunuyor. Altmış dokuz ilimizde vakıf üniversitesi yok. Vakıf üniversitesi bulunan 12 ilden birisi olan İstanbul’da vakıf üniversitelerinin yarısından fazlası (%53.0’ü) yer alıyor. Vakıf üniversitelerinin bulunduğu iller; İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Trabzon, Bursa, Samsun, Mersin, Gaziantep, Konya, Diyarbakır ve Kayseri. Bu illerin tümünde büyükşehir belediyesi bulunuyor. Başka bir ifadeyle, diğer illerimize göre gayri safi yurt içi geliri(GSYİG) en yüksek illerimiz. Böyle bir durum son 10 yıla kadar özel hastaneler için de söz konusuydu. İki bin bir yılı itibariyle 48 ilimizde özel hastane yoktu ve bunların tümünün GSYİG’i ülke genelinin ancak %13.8’ ini oluşturabiliyordu. O yıllarda özel hastaneler ancak paralıların yaşadığı, müşteri potansiyeli bulunan illerde açılıyordu. AKP’nin sağlıkta yarattığı dönüşümle birlikte, kamu sigorta kurumu kamu hastanelerinden çok, özel hastanelerden hizmet satın almayı tercih edince özel hastaneler, yine zengin illerde yoğun olmakla birlikte, yurt geneline yayıldı. Benzer bir durumun, bugünkü adıyla vakıf, gelecekteki adıyla özel üniversiteler için de yaşanacağını öngörmek kahinlik olmasa gerek.
24 Ocak Kararları’nın yaşama geçiricisi, “Kurucu Hükümet”-AKP, toplumsal yaşantımızın bütün alanlarıyla(çalışma yaşamı, sağlık, eğitim, enerji, su, kentleşme vb.) birlikte üniversiteleri de yeniden yapılandırıyor.Devlet üniversitelerinin %48.1’i(50’si) 2006-2011 yılları arasında, vakıf(özel) üniversitelerinin %65.2’si(43) de 2003-2012 yılları arasında kuruldu. Bir başka ifadeyle, 2012 yılı sonu itibariyle var olan üniversitelerin yarıdan fazlası, yaklaşık %55’i AKP hükümetleri döneminde kuruldu.
Var olan verili durumun birlikte değerlendirilebilecek birçok nedenini sıralamak mümkün. Öncelik taşıyanlardan birkaçından kısaca bahsedecek olursak, ilk sırayı konunun ekonomik yönüne verebiliriz. İç piyasayı canlandıracak bina inşaatları ve demirbaş alımları ile bu sektörlerde yaratacağı geçici istihdam olanaklarını göz önünde bulundurmamız gerekir. Aynı başlık altında Anadolu’nun en ücra köşelerinde açılan üniversitelere bağlı birimlerde okumaya gelen yüzlerce öğrenci aracılığıyla özellikte küçük esnafta yarattığı ticari hareketliliği de bir başka getirisi olarak tespit edilebiliriz.
İkinci olarak konunun politik yönünü ele alabiliriz. Niteliğe bakılmaksızın, “isteyen herkese üniversite” mesajını ve olanağını bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Seçmen yaşının da küçültülmesiyle, sandığa yansıyan anlamlı bir potansiyele yönelik doğrudan müdahale.
Üçüncü yönü olarak, zihinsel üretim gerçekleştirmek yerine, bilgi deposu olabilecek beyinler üretmeyi de kapsayan ideolojik yönü geliyor. Üniversitelerdeki öğrencilerin %75’inden fazlasının fakülte dışındaki okullarda bulunmasıyla, buraların esasen meslek kazandırmaya yönelik kurumlar olarak kabulünü ve kullanımını yarattı. Ayrıca,üniversitelerdeki bilimsel üretimlerin neredeyse tamamı teknoloji alanıyla sınırlandırıldı. Üniversiteler, pazarda talep karşılama ve/veya yaratmaya yönelik teknoloji araştırmalarının yürütüldüğü ana alanlar olarak yapılandırıldı. Üniversite sanayi işbirliğinin ardından teknoparkları hemideolojik hem de ekonomik yönü kapsamında sıralamak mümkün. Yine bu başlıkta ‘maliyet paylaşımı’ şiarıyla harçların da neredeyse itirazsız uygulanmakta olduğunu unutmamalıyız.
Yazımız kapsamında son başlık olarak emek-gücü piyasası yönünü ele alabiliriz.Bu bağlamda üniversite kapıları öncelikle işsizlikte erteleme yaratıyor. Öğrenciler, para(harç) ödeyerek iş taleplerini ‘kendi rızalarıyla’ erteliyorlar. Mezuniyetlerinde de büyük çoğunluğu eskiden vasıf da gerektirmediği için üniversite diploması da sorulmayan temizlik, güvenlik vb. alanlarda iş bulabilmek için birbirleriyle yarıştırılıyorlar. Bu grubu pazarın son dönemde öne çıkan nitelikli ara emek gücü olarak tanımlamamız da mümkün. Ancak kural aynı. Talepten çok daha fazlası arz edilerek. Okula başlarken işsizler ordusunun gelecekteki üyeleri olarak.
Bitirirken; 68’lerdeki toplumsal hareket hem Avrupa’da hem Türkiye’de üniversitelerde başlamış ve gelişmişti. Türkiye’de 70’li yılarda toplumsal taleplerin merkezi de üniversitelerimizdi. Günümüzde ise, Gezi Parkı Direnişi’yle başlayan halk isyanının üniversitelerimize uğra(ya)madığı dikkatimizden kaçmamalı.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa