02 Temmuz 2013 11:02

Bağımsızlar / Bağlantısızlar hareketi

Bağımsızlar / Bağlantısızlar hareketi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Gezi Parkı direnişi ve öğrettikleri hakkında yazmaya devam... Geçen haftaki yazım seçim sistemine ilişkin bazı önerileri de taşıyordu. Barajın kaldırılması ve bağımsız adaylığa ilişkin önerilerde bulunmuştum. Parklarda oluşan iradenin benim önerdiklerimden başka önerilerle de düzen partilerinin karşısına dikilebilecek güce sahip olduğunu da belirtmiştim.
Bu irade sadece doğrudan demokrasi yolunda düzen partilerini zorlamıyor, aynı zamanda AKP’nin kendisinin başlattığını iddia ettiği barış sürecine de sahip çıkıyor. Bu ülkenin insanları,yıllardan beri barışa aç susuz durumdayken, AKP’nin attığı/atamadığı/atacağını iddia ettiği adımların da ötesine geçerek gerçek anlamıyla bir barış sürecini gerçekleştirecek güce sahip olduğunu son bir haftadır kanıtlamakta. Bu sahip çıkış boşuna değil, barış sürecine sahip çıkmak doğrudan demokrasiyle de iç içe geçmiş yeni bir siyasi yaşama ve mücadeleye geçmek demek.
Böyle bir mücadelenin, örgütlenme biçimi, gerçekleşmekte olan toplumsal dönüşüme uygun düşmeyen, merkeziyetçi, otoriter siyasi parti örgütleriyle olmayacağına dair sinyaller artmakta. Yerellerde oluşacak dayanışmacı, özgürlükçü, eşitlikçi ve adalet yanlısı bir bağımsızlar hareketi doğrudan demokrasi için bir çözüm olabilir. Bu konunun parklarda, sokaklarda, mahallelerde tartışılmaya başlaması ufuk açıcı sonuçlar doğurabilir.
Mevcut siyasi partiler dükkanı kapatıp gitmeyeceğine göre, en azından bugünden itibaren, bağımsızlar hareketinin siyasi partilere toplumsal baskı kurmaya başlaması gerekir. Ülkeyi bir ağ gibi sarabilecek olan bir bağımsızlar hareketi, hem düzen partilerine esas işlevlerini hatırlatır hem de doğrudan demokrasiyi inşa edebilir.
Gerçekleşebileceğini düşündüğüm bağımsızlar hareketi fikri, aslında parlamenter demokraside yıllardan beri gözlemlenen bir hastalıktan duyulan memnuniyetsizliğe dayanıyor. Hastalıktan kastettiğim ise tartışılan konu ne olursa olsun, falanca partinin önerdiği ne olursa olsun, diğer partiler tarafından nasıl bir çözüm teklifi ortaya konursa konsun, milletvekilinin, kendi parti merkezinin emrettiği doğrultuda hareket etmesi. Parti merkezi ne derse o olur. Mecliste kanun tasarıları hakkında yapılan tartışmaların bir işlevi olmaz. Nasıl olsa AKP’nin vereceği oylar bellidir. CHP’nin vereceği oylar bellidir. Taraflar birbirlerini ikna etmek için yapmazlar bu konuşmaları. “Dostlar alışverişte görsün” niyetine yapılan konuşmalardır onlar. Zaten kendilerine oy veren halkın düşünceleri ve istekleri de seçimin hemen sonrasında unutulmuştur. Siyasi partilerin demokrasiden yoksun bu tavır ve davranışları, bir bağımsızlar hareketinin daha etkili olabileceğini düşündürtmüştür bana gençlik yıllarımdan beri.
Böyle bir hareketin varsayımı ve dayanağı şu olmalıdır: “Meclise giren her milletvekili birbirini dinlemek, anlamak, her bölgenin ve her kesimin ihtiyacını, talebini ciddiye almak durumundadır. İfade edilen her ihtiyaç ve talep önemlidir ve arkasında halk kitleleri vardır. Halkın ihtiyaçları, talepleri ve dinamiklerine aykırı herhangi bir uygulamada halk kitleleri hesabını sorar. Bunun için seçimi beklemez; doğrudan demokrasi (Halk meclisleri, mahalle komiteleri, referandum, plebisit, vs.) yoluyla duruma etki etme hakkına sahiptir.” Bu şekilde halklar tarafından denetlenen milletvekilleri, mecliste partizanca hesaplardan uzak olarak her türlü kararı enine boyuna ve gerçekten tartışarak alır. Temel ilke ülke sınırları içindeki her bölgenin birbirine saygı duymasıdır. Bu saygıyı besleyecek ve saygıdan beslenecek olan ise, herhangi bir bölgenin sorununun tüm ülkenin sorunu olarak görülmesidir.
Doğrudan demokrasiyi içeren böyle bir yapılanmanın içinden daha demokratik, parlamenter demokrasi içindeki işlevinin farkında olan, sermaye tarafından güdülmeyen, hukuk devletinin gerçekleşmesini hedefleyen, özgürlükçü, eşitlikçi, adalet yanlısı bir siyasi parti oluşumu çıkarsa da ne ala…

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa