Gezi Parkı direnişinin ortaya çıkış şekli ve sonrasında yaşananlar, eylemlerin hızla yaygınlaşması, katılımcılarının çeşitliliği, eylemler sürecinde kullanılan mizahi dil, atılan sloganların verdiği politik mesajlar ve talepler, toplumun farklı kesimlerinde benzer ya da ortak duyguların oluşmasını sağladı.
Gezi eylemlerinin öncülük ettiği toplumsal başkaldırının nedenleri ve gelişimi üzerine ne kadar derin analizler yapılırsa yapılsın, Haziran ayı boyunca süren direnişin tarafları açısından her yönüyle “ezber bozan” özellikler gösterdiği söylenebilir.
Türkiye’de, özellikle AKP iktidarı döneminde, belirgin bir şekilde ağırlaşan baskıcı, otoriter yönetim anlayışı ve yaşam alanlarına müdahale girişimlerine karşı Gezi direnişi ile başlayan isyan ve özgürlük mücadelesi, kendisini ekonomik, toplumsal ve siyasal olarak baskı altında hisseden kesimlerin birleşince ortaya çıkan gücünün farkına varmasını ve özgüven kazanmasını sağladı.
Gezi direnişi kuşkusuz son derece karmaşık nedenlerin bir sentezi olarak ortaya çıktı. Benzer tüm tarihsel başkaldırı ve isyanlar gibi, direniş boyunca yaşananlara bakarak basit bir şekilde “şunun nedeni budur, bunun sonunda şu olur” gibi “standart” yorumlar üzerinden yaşanan gelişmeleri bütün yönleriyle açıklamak mümkün değil.
Türkiye’de daha önce benzer örneği görülmemiş böylesi bir direniş süreci üzerinden, belli kalıplar üzerinden “sınıf analizleri” yapıp, sadece eylemlere katılanların profilinden yola çıkarak, yaşananları büyük ölçüde “eğitimli orta sınıf”ın (klasik ifadeyle küçük burjuvazinin) isyanı gibi görmek, kısmen haklılık payı olmakla birlikte, sağlıklı bir değerlendirme olmadığı gibi, direnişin bilinen anlamıyla bir işçi sınıfı isyanı olarak görülmesi de söz konusu değil.
Sendikaların eylemlerinde sıkça atılan “Birleşe birleşe kazanacağız” sloganı, Gezi eylemlerinde geniş halk kesimlerinin bir araya gelmesiyle somut bir anlam kazandı aslında. Siyaseti tıpkı başbakan gibi, sadece seçimlere indirgeyenler, her seçim sonrasında “Bu halk adam olmaz” ezberini tekrarlayıp dururlardı. Gezi eylemlerinden sonra aynı ifadeyi bir daha kullanırlar mı elbette bilemeyiz. Ancak bireylerin kendileri ile ilgili karar alma süreçlerine katılımını sadece “temsili demokrasi” düzeyine indirgeyenlerin son bir ay içinde yaşananlardan büyük bir tedirginlik duydukları söylenebilir.
Gezi eylemlerinde olduğu gibi bireylerin kendileri ile ilgili kararları sorgulaması, eleştirmesi ve karşı çıkması kolektif bir davranış biçimi haline gelirse, yıllardır kitleleri gerek siyasal alanda, gerekse sendikal mücadele içinde çeşitli yöntemlerle pasifleştirip “örgütlü azınlık, örgütsüz çoğunluğu yönetir” anlayışını başarılı bir şekilde uygulayanların işi çok ama çok zorlaşacak.
Gezi eylemlerinde sık sık dile getirilen “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” sloganın hakkını vermek için çeşitli alanlardaki bütün mücadele örgütlerine önümüzdeki dönem çok daha ağır sorumluluklar düştüğü ortada.  
Gezi eylemleri ile ortaya çıkan güç ve enerjiyi sınıf mücadelesinin güçlenmesi açısından doğru değerlendirmek gibi bir derdi olanların öncelikle gerçekçi bir özeleştiri yapmaları gerektiği çok açık. Önümüzdeki dönem örgütlenme ve mücadeleye ilişkin hedefleri olanlar, mevcut güçlerini ve örgütlülük düzeylerini yeniden gözden geçirerek, söyledikleri ile yaptıkları arasındaki tutarlılık ve çelişkileri görmeli, gerçek anlamda kapsayıcı ve halkın birleşik gücüne dayanan bir siyaset tarzı yaratmayı önlerine hedef olarak koymalılar.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et