3 Temmuz 2013

Laisizm mücadelesi şimdi daha önemli

Sivas-Madımak katliamının üstünden tam 20 yıl geçti!
20 yıldan beri, katliamın yıl dönümü olan 2 Temmuz’da ya da bu katliamın söz konusu edildiği her platformda, katliamın vahametinden söz edildi, olayın failleri, fikir babaları, kol kanat gericileri lanetlendi; katliamın arkasındaki ve önündeki güçlere ilişkin çeşitli değerlendirmeler yapıldı…. Ama şu söylenebilir ki, bu 20 yıl boyunca en çok atılan manşet, bütün şu ya da bu yöndeki değerlendirmelerden sonra varılan sonuç, “Madımak hâlâ yanıyor”dur. Nitekim 2013’ün 2 Temmuz’unda da Sivas’tan ya da başka meydanlardan yansıyan haykırışın özeti “Madımak 20 yıldır yanıyor!” biçimindedir. Bu yüzden de Madımak yangını ve katledilen 35 aydının, sanatçının anısına düzenlenen etkinliklerde acılar kabuk bağlamamakta, Madımak katliamı eskiden olmuş bir olay olarak kabul edilememektedir. Çünkü gerek katliamın soruşturulması gerekse yapılan yargılama süreci; halkın vicdanını rahatlatacak bir biçimde yürümediği gibi, tersine acıları artıran, katledilen aydınların ailelerini, yakınlarını, onlarla aynı acıyı hisseden, onların ideallerini paylaşan Türkiye’nin barışsever, halkların kardeş olmasını isteyen halkını taciz eden, acılarını yenileyen bir süreç olarak işlemiştir. Nitekim bugün hâlâ ne devlet ve hükümet, ne de katliamın faillerini koruyan siyasi odaklar (AKP ve Saadet Partisi) bu vahşi katliama katliam bile dememekte, katliamın açıkça içinde olan ve mahkum olan kişilere katil dememekte, sorumluluğu soyut bir “derin devlet”e  “kontrgerilla”ya havale etmekte, dahası katilleri “mağdur” olarak göstermekte ısrar etmektedir. Onun için Sivas Valisi bu vahşi katliamı, üstünden geçen 20 yıl sonra “olay” diyerek geçiştirmiştir. Ya da Başbakan ve Cumhurbaşkanı, Boğaziçi’ne yapılacak üçüncü köprünün adını Yavuz Sultan Selim olarak ilan etmekte bir beis görmemişlerdir.
Gelinen yerde AKP ve Hükümeti, onca “Çalıştay” ve ”Alevi kardeşlerimiz” edebiyatına karşın Aleviliği hâlâ “İslam dışı” görmekte, Alevilerin ibadet yeri cemevini ibadethane olarak kabul etmemektedir. En ileri gittiğinde bile AKP, kendi tarif ettiği bir “Aleviliğe” Diyanet’te bir iki kadro vererek, Alevilerin laiklik mücadelesini bölmeyi hesaplayan bir çizgide bulunmaktadır.
Oysa Alevisiyle, Sünnisiyle Türkiye’nin asıl ihtiyacı olan Diyanet’te Aleviliğe de bir-iki kadro değil, devletin din işlerinden tümüyle elini çekmesi herkesin istediği gibi inandığı, devletin de dinden elini çektiği gerçekten laik bir Türkiye’dir. Aleviler de bunu istemektedir.
Yıllardır her 2 Temmuz’da olduğu gibi bu 2 Temmuz’da da Alevilerin talebinin gerçek bir laiklik olduğu görülmüştür. Ve bu ülkenin halklar arasında din, mezhep ayrımcılığına karşı olan, inanç özgürlüğünü savunan her vatandaşının isteği de budur.
Kaldı ki, Mısır’daki ayaklanmada da Suriye’deki iç savaşta da, Tunus’ta giderek bir patlamaya işaret eden hoşnutsuzlukta da, Irak’ın bir iç savaşın eşiğine gelmiş olmasında da, Gezi Parkı eylemlerindeki hükümetin sosyal yaşama müdahalesi biçiminde kendisini ortaya koyan inanç ve ahlak dayatmasına karşı mücadelelerde de … açıkça görülmektedir ki, gerçek bir laisizme dönmeden İslam dünyası kendi Ortaçağı’ndan kurtulamayacak, din ve mezhep savaşlarından kaçınamayacaktır.
Bu yüzden de gerek Ortadoğu’da gerekse Türkiye’de laisizm mücadelesi, düne göre önemi daha açıkça hissedilen bir talep haline gelmiştir. Dolayısıyla Aleviler şahsında Türkiye’nin demokratikleşmesi mücadelesi son derece önemli bir müttefik bulurken Aleviler de inanç özgürlükleri taleplerinde Türkiye’nin demokrasi güçleri şahsında önemli bir dayanak bulmuşlardır.
Başka bir söyleyişle;  gerek Gezi Parkı eylemleri, gerek “Barış Süreci”, gerekse 2 Temmuz’a gelen süreçteki tartışmalara baktığımızda demokrasi mücadelesinde laisizmin, inanç özgürlüğünün öneminin bilince daha fazla çıktığını söylemek doğru olur. Bu elbette Türkiye’nin demokratikleşmesi mücadelesi bakımından son derece önemli bir ilerlemedir.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et