Şimdi ne olacak?
Fotoğraf: Envato
Haftalardır neredeyse her dost sohbeti aynı soruyla açılıyor. Birşey olmaz diyen arkadaşa bir ayran söylenip susturuluyor. Diğerleri hararetli bir tartışmaya giriyor. Evde, vapurda, sahil kenarında, her yanda benzer bir tartışmaya rastlamak mümkün.
Gezi eylemlerinin başlangıcından bu yana beş haftayı aşkın bir zaman geçti. Bu uzun süre zarfında form değiştirerek süregiden protestolar kitleselliğini ve dinamizmini korumayı büyük ölçüde başardı. Eylemlerin başlangıcında büyük ölçüde örgütsüz, son derece heterojen bir kitle hareketi ile karşı karşıya olduğumuzu belirtmiştik. Bu kitleleri birleştiren temel unsur hükümetin bireysel ve toplumsal özgürlüklere dönük saldırgan ve uzlaşmaz tavrına dönük tepkiydi. Ne var ki, bileşenlerin ayrılık noktaları da küçümsenmeyecek boyutta idi.
Gezi eylemlerinin kitleselliğini sağlayan bu kapsayıcı özelliği aynı zamanda da hareketin yumuşak karnıydı kuşkusuz. Hareketin sıcak olduğu dönemlerde arka planda kalan bu farklılıkların zaman içerisinde ön plana çıkacağı ve nihayetinde hareketin siyasetler arası rekabete teslim olarak daralacağı yönündeki kehanetler şu ana kadar başarıyla savuşturuldu.
Geçtiğimiz hafta içerisinde yerleşik politik ezberi bozan pek çok eyleme şahit olduk. Kadıköy halkı Lice halkıyla dayanışma için sokağa döküldü. Elinde Türk bayrakları, Kürtçe ‘yaşasın halkların kardeşliği’ sloganı atarak yürüyen binlerce Kadıköylü uzun süre hafızalardan silinmeyecek bir tablo oluşturdu. Fırat’ın öte yanına güçlü bir kardeşlik mesajı gönderdi. Benzer tablolar sonraki günlerde Taksim ve Ankara, İzmir başta olmak üzere farklı şehirlerde de tekrarlandı.
İstanbul geçen haftayı sokaklarda geçirdi desek yeridir. Tarihinin en kitlesel katılımına sahne olan LGBT yürüyüşü, yine Galatasaraylı ve Beşiktaşlı taraftarların formalarıyla katılarak destek verdikleri Fenerbahçe taraftarının kısa sürede hükümet protestosuna dönüşen eylemleri, onbinlerin yürüdüğü Kadıköy’deki 2 Temmuz protestosu... Tüm bu eylemlerde gezi direnişinin yarattığı birliktelik ve dayanışma duygusu kitleselliğin ardındaki temel etken olarak ön plana çıktı. Gezi direnişi süresince eylem birlikteliği içerisindeki bireylerin geçmiş fobilerini bir kenara bırakmasıyla ortaya çıkan birliktelik, mücadele içerisinde karşılıklı birçok ön yargının aşılmasıyla ortaya çıkan bir dayanışma kültürünü yarattı. Bugün özellikle siyasi grupların hakimiyetinin ağırlıklı yer tuttuğu forumlarda dahi yaşanan sert tartışmalar forum bileşenleri arasındaki eylem birlikteliğini bozamıyorsa bu anlamda kalıcı bir kazanımdan bahsetmemiz kuşkusuz mümkündür.
Gezi Parkının boşaltılması sonrasında forumlarla yerelleşen toplumsal muhalefetin halkın günlük siyasete doğrudan müdahalesi açısından büyük önem taşıdığı aşikar. Ne var ki, bu yeni süreç öncekinden daha büyük zorlukları da beraberinde getiriyor. Sol siyasetlerin dağınıklığı ve kendini diğerlerinden ayrıştırma çabası forumların yaşadığı kimi ufak pratik sorunların aşılmasını dahi zaman zaman oldukça zorlaştırabiliyor. Siyasetlerin kendini ön plana çıkarma arayışları çoğu zaman tepkiyle karşılanıyor. Örgütsiz kesimler nezdinde Süreyya Önder’in deyimiyle “ambulans peşine takılan fırsatçı taksi” izlenimi yaratıyor.
Forumlarda genel olarak varolan siyasi örgütlere dönük eleştirel ve şüpheci bir bakış hakim olmakla birlikte bunun bir örgütsüzlük methiyesine dönüşmediğini belirtmekte de fayda var. Aksine, izlediğim konuşmaların büyük bölümünde örgütlenme arayışı ön plana çıkıyor. Mahalle komitelerinin oluşturulması ve yaygınlaştırılmasından yeni bir siyasi parti oluşumuna birçok alternatif dile getiriliyor. 2014 yerel seçimlerine ortak aday ile çıkma önerisi sıkça vurgulanıyor.
Forumlarda şekillenen siyasi irade ve ortak talepler etrafında şekillenecek bir mücadele platformunun yaygınlaştırlması ve bu iradenin seçimlere taşınabilmesi açısından varolan siyasi yapılara ve sivil toplum örgütlerine büyük rol düşüyor. Bu açıdan yerel seçimler (genel seçimlerden farklı olarak) sınırlı talepler etrafında örülmüş böylesi bir birlikteliğin oluşturulabilmesi için önemli bir olanaktır.
Bu sürecin sandıkta sonuç verebilmesi açısından elbette ikinci parti durumundaki CHP’nin süreci doğru okuması büyük önem taşıyor. Tüm toplumsal reflekslerini yitirmiş parti örgütü süreci halen muhalif halk kesimlerini partiye davet ederek geçiştirmeye çabalıyor. Hani sanırısınız ki davetsiz girilmiyor. Bu kayıtsızlık büyüyen AKP karşıtlığının sandıkta kitleleri CHP pusulası altında birleştireceği şeklindeki yanılgının en önemli göstergesi.
Solda geniş bir birliktelik sağlanamadığı ve yerellerdeki irade ile buluşamadığı takdirde süreç kendi alternatiflerini doğuracaktır. Bundan hiç şüpheniz olmasın.
- Kurtarıcı mı, yoksa yeni günah keçisi mi? 09 Haziran 2023 04:18
- Seçim senaryoları ve ekonomiye dönük beklentiler 12 Mayıs 2023 04:19
- Kurda istikrar illüzyonu 28 Nisan 2023 04:21
- SVB krizinin arka planı ve düşündürdükleri 17 Mart 2023 04:52
- Para politikasındaki ayrışma belirginleşiyor 24 Eylül 2022 04:50
- Şimdi solun tam zamanı 12 Ağustos 2022 04:26
- Enflasyon gelir dağılımını bozuyor 08 Temmuz 2022 04:47
- Merkez Bankası şaşırtmadı 27 Mayıs 2022 01:12
- Kehanet çöktüğünde 22 Nisan 2022 00:37
- Enflasyon doludizgin 08 Nisan 2022 00:40
- Faiz politikasının bilançosu 10 Mart 2022 23:31
- Enflasyon geriler mi? 10 Şubat 2022 23:18