7 Temmuz 2013

Kartlar yeniden karılacak

Tahrir’deki direniş ve Muhmmed Mursi’nin bir darbeyle devrilmesi, hem bizdeki darbecilerin yüzlerindeki maskeyi şöyle bir kenara attıklarını gösterirken hem de batının demokrasi, özgürlükler üstüne yaptığı dokunaklı konuşmaların boş laftan ibaret olduğunu bir kez daha gösterdi.

Bunları Evrensel okurları zaten biliyordu. O yüzden de “bir kez daha gösterdi” diyoruz. Ama Mısır’da olanların gösterdiklerinin daha önemlisi, Ortadoğu’da halkların artık dini telkinlerle, öteki dünyada mutluluk vaatleriyle ve elbette, “Madem sandıktan çıktık, o zaman biz istediğimiz gibi yönetir, istediğimiz kuralları koyarız!” mavallarına prim vermeyeceğini göstermesidir. Tahrir’e çıkan halk bunu gösterdi; ama onun isteklerini istismar eden ordunun bir darbeyle yönetime el koyması da elbette Mursi’nin halkla uzlaşmak, yığınların özgürlük ve iş, ekmek… taleplerini dikkate almak yerine, “dik durma” adına (Mursi, Erdoğan’dan böyle bir taktik öğüdü almış olabilir) halkın karşısında direnerek orduyla uzlaşı araması orduya yönetime el koymak için fırsat yaratması da Müslüman Kardeşlerin zihniyetini ortaya koydu. Ancak bu saatten sonra daha önemli olan, bölgede ortaya çıkan kargaşadır.

Mursi’nin devrilmesinden sonra orduyu ilk kutlayan Suudi Arabistan olmuş, “Mısır ordusunun ellerini sıkarım” diyen Suudi Kralı Abdülaziz’i, kralın en büyük düşmanı Beşar Esad izledi. “Siyasal İslam bitti” diye adeta slogan atan Beşar Esad, Mısır Ordusunu tebrik etti!

Onları biraz ayak sürüdükten sonra Katar, Körfez Emirlikleri, Ürdün, … vb.’nin izlemesi beklenmektedir. ABD ve AB ise darbeye açık destek vermekten çekinseler de darbeye “darbe” demeyerek, “ilişkileri darbe olmamış gibi sürdüreceklerini” göstermişlerdir. Ki, bir darbeye verilebilecek en büyük destektir.

Türkiye’de ise, bu sefer Meclisteki dört parti darbeye karşı çıkarak, ortak bir tutum almışlardır. Darbeye açık destek de beklendiği gibi sağ ve “sol” Ergenekonculardan gelmiş, Sözcü ve Aydınlık, darbecileri kutlarken, Tahrir’le darbeci orduyu bir ve aynı göstermeye özen göstermişlerdir. Ancak şu da bir gerçek ki Mısır’da olan Ergenekoncuların hayalindeki “devrim”dir!

Bunun teorisi de ta ‘60’lı yıllarda yapılmıştır. Bir yanda alanlarda kitleler taleplerini haykıracak, “sivil” ve asker generaller ise “zinde güçler” olarak iktidara el koyacaktır. Bundan ala “Ergenekoncu devrim” mi olur? Bu arada maske düşmüş, darbecilik yeniden sırıtmıştır; AB ile ABD ile Suudi Kralı’yla aynı safa düşülmüştür; varsın olsun! Bu kadar kusur kadı kızında da olur zaten!

Burada en köşeye sıkışan ise AKP Hükümeti olmuştur. Bir iki gün etrafa baktıktan sonra Erdoğan ve Hükümeti, “Kardeş Mursi”ye sahip çıkma kararı almış, Erdoğan bilinen argümanlarını yineleyerek, AB ve ABD’yi demokrasi ve özgürlüklere sahip çıkmamakla suçlayarak, Mısır’daki darbeye karşı olduklarını ilan etmiştir. Muhtemelen Erdoğan’ın dayatmasıyla alınan bu tutumu, Dışişleri bürokrasi bir handikap olarak görmüş olmalıdır. Çünkü böylece Türkiye Ortadoğu’daki en yakın müttefikleri Suudi Arabistan ve öteki en gerici Arap dostlarıyla zıtlaşırken, AB ve ABD ile de Ortadoğu’da bir kez daha karşı karşıya gelecektir. Bu Türkiye’nin “Suriye krizi” sonrasında bir de “Mısır krizi”yle kendisini tecrit edeceği anlamına gelmektedir. Ki, böylece Türkiye’nin bölgede ortak hareket edeceği bir ülke kalmamış olacaktır. Bu tablodan da açıkça anlaşılmaktadır ki, Ortadoğu’da kartlar yeniden karılacaktır. Bu ise bölgedeki bütün ülkelerde bir yandan iç karışıklıkları tetikleyecek öte yandan da dış politika kaygılarını artıracaktır. Ki, Suriye’de Esad’ın elini güçlendirirken, özellikle de radikal şeriatçı güçleri pervasızlaştıracaktır.

Bölgenin ABD ve AB’nin istediği doğrultuda bir hatta girmesi ise Mısır’da generallerin ve bunların iktidarı devredeceği “sivillerin”, huzuru sağlamalarına, diğer talepler için halktan gerektiği kadar kredi almalarına bağlıdır. Ki, doğrusu günümüz dünyasında en olmayacak iş de budur. Bu yüzden bölgenin geleceği daha büyük kargaşalara olduğu gibi daha büyük devrimler için mayalanmalara da gebedir.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et