Bu ‘liderler' ne konuşuyor?
Fotoğraf: Envato
12 Haziranda yapılacak seçime sadece dört hafta kaldı.
Aslında Türkiye altı aydır “seçim sathı mailinde” sayılır. Ama seçim çalışmasına partilerin resmen başlatmasının üstünden de az zaman geçmedi. Bu resmen başlamanın AKP’nin ilk “seçim mitingi” olan Bayburt Mitingi’yle başladığını (22 Nisan) var sayarsak (CHP de ilk seçim mitingini 23 Nisanda yaptı) o günden beri de üç hafta geçti.
Yani seçimin en sıcak dönemi sayılacak son yedi haftasının üçü geçmiş! Bu partiler ve onların liderleri, geçen üç hafta içinde her biri 20 dolayında büyük miting, sayısız irili ufaklı toplantıya katılmış, onlarca konuşma yapmışlardır. Ancak, “Bugüne kadar Türkiye’yi yönetmeye talip olmuş sermaye partilerinin ülkenin başlıca sorunları konusunda ne dediğini bilen var mı?” diye sorsak; kim “evet” diyebilir?
Peki; “Bunlar, meydanlarda on binlerce kişiyi toplayıp TV kanallarını bloke ederek, günlerdir ne anlatıyorlar halka?” desek verilecek yanıtlar şunlardan fazla değildir: “Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun SKK Genel Müdürlüğü sırasında SSK’yı batırdığı, bunu da akrabalarını işe alarak yaptığını anlatıyor ve soyut bir 2023 edebiyatı yapıyor. (Gündemi saptırmak için seçim arifesinde açıkladığı “Çılgın projeyi” bile unuttu Başbakan) Kılıçdaroğlu da bir yandan Erdoğan’a yanıt yetiştirmeye çalışırken; AKP’nin belediyelerindeki yolsuzluklar üstünde konuşuyor. (CHP’nin ikide bir ‘projeler’ açıklıyor olması bu genel tabloyu bozmuyor) Bahçeli ise; ahlak, namus, sadakat üzerine nutuklarla, Erdoğan’a ‘Ahlaklı ol!’ çağrısı yaparak, partisini bir arada tutmaya çalışıyor” ötesinde çok bir şey söylenemez!
Peki, artık bu partilerin, liderlerin sorun demekten bile köşe bucak kaçtıkları, ama artık gerçek bir çözümden başka her tür “çare”nin iç çatışmaları artıran, dıştaki müdahalelere etkinlik kazandıracak ve Türkiye’nin bölünmesini bile gündeme getirecek bir sorun haline gelen Kürt sorunu konusunda bu üç partinin “çözümü” nedir? Halka, “Bu sorunu, şöyle çözeceğiz; Kürt halkının isteklerini şöyle ele alacağız ve ülkede iki halkın gönüllü birliğini sağlamak için şöyle bir yol izleyeceğiz” diyen var mı?
Yok!
Ama bu üç parti de “Kürt sorununun demokratik çözümü”, “Kürtlerin ulusal haklarının tanıması”, “İki dilli yaşam”, “Ana dilde eğitim”, “Özerklik”, “Genel siyasi af”, “Operasyonların durdurulması” gibi Kürtlerin talepleri konusunda ağız birliği etmişçesine, bu konuları “Açıkça konuşulması yasak”, “Konuşanları da bölücü ve teröristlerin iş birlikçisi” ilan eden bir tutum benimsemiş bulunuyorlar. Söz konusu olan “Kürt sorununun demokratik çözümü” olduğunda bu partiler, aralarındaki o gürültülü kayıkçı kavgasını bir yana bırakıp “kardeş olduklarını” hatırlıyorlar. Aralarındaki fark sadece üsluba indirgeniyor.
Türkiye’de demokratikleşmenin, ülkenin birlik ve bütünlüğünün, iki halkın kardeşleşmesi, eşit hak temelinde gönüllü birliğinin de şartı haline gelmiş olan “Kürt sorununun çözümü” konusunda sadece Emek Demokrasi ve Özgürlük Blokunun adayları konuşuyor. Onların sorunun önemine dikkat çeken; “Bu sorun çok önemlidir; bölge halkının talepleri dikkate alınarak bu sorun çözülmelidir; aksi halde iç gerilimler daha da büyüyecek, iç savaş çıkabilir” gibi uyarılarını, “Tehdit ediyorlar”, “Teröristlerin ağzıyla konuşuyorlar” diyerek tartışmayı saptırıyorlar. Dahası söylemde şoven, milliyetçi dozu yükselterek, bu çevrelerin desteğini sağlamak için yarışıyorlar.
Sadece Kürt sorunu mu?
Türkiye’nin demokratikleşmesinin en önemli bileşenlerinden birisi olan, laisizm sorunu ve bunun gereği olarak Diyanetin kaldırılmasından Aleviliği ve Sünniliğe karşı devletin eşit mesafede olmasına kadar temel bir demokrasi sorunu da bu üç siyasi partinin gündeminde yok. Ve bu üç parti, sanki laisizm gibi bir sorun yok gibi davranıyorlar. Yine bu konuda sadece Emek Demokrasi ve Özgürlük Blokunun adayları konuşuyorlar; demokratikleşme ve laisizm arasındaki ilişkiyi ortaya koyuyor ve gerçek laisizmi savunuyorlar.
Elbette sadece laisizm de değil; Terörle Mücadele Yasası, yüzde 10 barajının kaldırılması, grev hakkının önündeki engellerin kaldırılması, sendikalaşma hakkı, basın özgürlüğü, tarihi ve doğal varlıkların korunması, işsizlik, yoksulluğun önlenmesi, sosyal güvenlik, eğitim ve sağlık, kadınların hakları, gençliğe güvenli bir gelecek gibi konularda yeni ve dişe dokunur bir şeyleri de sadece, Emek Demokrasi ve Özgürlük Blokunun adayları konuşuyorlar.
Seçim döneminin geçen üç haftasının sermaye partileri açısından özeti, “ağız dalaşı”, “kayıkçı kavgası” ve belediye ya da SSK’ya yönetici seçme sığlığında bir seçim kanmayası belirlemektedir. Emek Demokrasi ve Özgürlük Blokunun adayları ise başta Kürt sorunu olmak üzere ülkenin en önemli sorunlarını gündeme getirme çabaları ile öne çıkmışlardır.
Geri kalan dört haftanın nasıl olacağını ilk üç haftadan görebiliyoruz.
Boşuna denmemiş, “Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir” diye!
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00