8 Temmuz 2013

İki bin sekiz yılının son çeyreğinde yeniden görünür olan kapitalizmin yapısal krizinin ardından, birbirine benzemez pek çok coğrafyada, birçok özelliği ile değişik ölçülerdeki toplumsal kalkışmalara tanıklık ediyoruz. Kimi çalışanların vergi yükünün artırılmasını, kimi el arabasıyla esnaflık yapan birinin bedenini ateşe vermesini, kimi de iki ağacın kesilmesini görünür gerekçe olarak alan kalkışmalar. Birçok eksiklik riskini göze alarak, ortak özelliklerini; kendiliğinden (herhangi bir örgüt ya da örgütlülüklerin olmaması) ve sosyal medya kullanılarak başlamış olmaları, yaşayabilmek için emek-gücünü satmak zorunda  olanlara dayanıyor olması ile biraz daha demokrasi, biraz daha özgürlük, biraz daha refah vb.  olarak sıralayabileceğimiz haklar talebine dayanıyor olması biçiminde özetleyebiliriz.
Hak(lar), uzun yıllar “doğal”lıkları üzerinden tanımlanmış ve gruplanmıştır. Oysa, hangi kuramsal çerçevede ele alırsak alalım, günümüzde haklar “toplumsal” ve “tarihsel”dir. Bir başka ifadeyle, insan doğuşuyla, kendi doğası-varlığı üzerinden bazı haklarla, kazanımlarla doğmaz. Hak(lar), ancak toplumsal ilişkiler içerisinde elde edinilir. Varlıkları yalnızca insan olmanın gereği olarak düşünülen haklar(öznel haklar) bile ancak nesnel haklara dönüştürülebildiği sürece insan yaşantısında anlam kazanır, yer alabilir.
Açıklayabilmenin kolaylığından yararlanmak için, sağlık örneği üzerinden devam etmek istiyorum. Öncelikle, gözden kaçırmamamız gereken şey, sağlıklı olabilmenin gerektirdiği hizmetlerin kullanılabilmesi için, bu hizmetlerin tanımlanmış (nesnel) hak olmasının yeterli olmadığıdır. Ulaşılabilir olmasının yanı sıra, aynı kapsam içerisinde kullanılabilir olmasının da herhangi bir koşula bağlanmadan sağlanmış olması gerekir. Bu durum sağlığın dışındaki diğer alanlarda da geçerlidir.
“Hak” kavramının toplumsal yaşantıda ayrıcalıkların varlığı ile birlikte tanımlandığı tahmin edilmektedir. Bu kavram, ayrıcalıkları onaylayan (eşitsizlikçi) ya da ayrıcalık olgusuna karşı geliştirilen (eşitlikçi) bir düşünce olarak doğup gelişmiştir. Eğer durum ilki gibiyse, tanınan hakların toplumdaki varlığı; egemenliğin, özgürlüksüzlüğün ve ayrıcalığın belirtisidir. Toplumsal yaşantıda “hak”ların bu temeldeki varlığı, ayrıcalıkların var olduğunun ve varlığının kabul edildiğinin bir başka deyişle, toplumsal eşitsizliklerin varlığının kanıtıdır. Bu durumun söz konusu olduğu toplumlarda yaşamın öznesi insan değildir. Böyle toplum biçimlerinin en gelişkini/vahşisi olan kapitalist toplum biçiminde de ayrıcalıkların/eşitsizliklerin kabul edilebilirliğini sağlamak için; fırsat eşitliği, şartlarda eşitlik (erişim ve yararlanma eşitliği) gibi, özünde eşitlik barındırmayan tanımlar/yaklaşımlar üretilmiş/uygulanmıştır.
Sağlıklı toplumsal yaşantı için, sağlık hizmetlerinin yanı sıra, sağlığı etkileyen bütün hizmetlerin ve koşulların gereksinim duyulduğunda ve gereksinildiği kadar erişilebiliyor ve kullanılabiliyor olması gerekir. Sonuç eşitliği olarak tanımlanan, aslında eşitlik dendiğinde anlamamız gereken bu durumun gerçekleşebilmesinin koşulu da insanın toplumsal yaşantının öznesi olmasıdır.
Eşitlik için zorunlu olan, herkesin yeteneğinin ve gereksiniminin karşılandığı bir toplumsal yapıdır. Sınıfın olmadığı, kır/kent, kol emeği/kafa emeği, nitelikli iş/niteliksiz iş arasındaki ayrımın, yabancılaşmanın olmadığı bir toplumsal yapı içinde herkesin yeteneği ve gereksinimi tam olarak karşılanabilir. “Hak” kavramının ayrıcalık olgusuna karşı geliştirilen (eşitlikçi) bir düşünce olabilmesi ancak böyle bir toplumsal yaşantıda gerçekleşebilir. Özetle, hak varsa eşitlik yoktur. Çünkü eşitlik olmadığında hak olabilir.
Günümüzdeki halk ayaklanmaları değişik gerekçelerle ve kendiliğinden başlamış olsa da tümü değişik içeriklerde de olsa haklar talebine dayanmaktadır. Söz konusu kalkışmaların başka bir toplumsal yaşantı hedefiyle buluşabilmesi için buralardaki hak talebinin içeriği dinamik olmalı ve toplumsal eşitliği hedefleyebilmelidir. Yaşanmakta olan ve yakın vadede yaşanacak olan halk ayaklanmalarına eklenebilecek yapıcı ve gelecek vaat eden öncelikli  özellik bu olsa gerek. Olmaması gereken ise geleneksel hastalığımız olan ‘buralarda nasıl   büyürüz’ bağlamındaki sorular ve yanıtlarının yaşama geçirilebilme çabasıdır.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Metal tokat

Metal tokat

Renault işçileri, yaşadıkları sorunlar karşısında patronların yanında duran şube yönetimine karşı harekete geçti: Delege sayısının 3 katı aday çıktı, seçimlere katılım rekoru kırıldı, şubenin belirlediği adaylar geride kaldı. 200 bin metal işçisini ilgilendiren MESS grup sözleşmesi öncesi Metal Fırtına’nın amiral gemisi Renault’da yapılan seçimler sendikal bürokrasiye tokat oldu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
12 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et