Assange, Snowden, Tahrir, Taksim: Var-oluş ve özgürlük sorunu
Fotoğraf: Envato
İstanbul’da CEO’ların çoğunun Gezi’ye destek verdiği söyleniyor. Çoğu değil belli bir kısmı da olsa ana soru açısından çok fark etmez: Görece varlıklı birileri, hele de refahını da olumsuz etkileme riski olmasına rağmen, Gezi’ye neden destek oluyor?
Hali vakti yerinde sayılabilecek Jullian Assange neden tüm yaşamını riske edip “sızdırmaları” yapıyor? Hele de Onbaşı Bradley Manning bu belgeleri kopyalayıp niye aktarıyor? Tahminen iyi bir maaşa ve kariyere sahip CIA Ajanı Edward Snowden dinleme bilgilerini neden, niçin sızdırıyor?
Kanaatim o ki en azından “refah” toplumları için özgürlük sorunu refah sorununu aşmış bulunuyor. Burjuvazi için zaten refah sorunu değil özgürlük sorunu var. Daha doğrusu refahın kendisi özgürlük sorununu çözmüyor, hatta refah bir yandan hareket alanını genişletiyormuş gibi gözükürken, aynı zamanda özgürlüğün (yaşamın) kontrolünü de daha fazla ele geçiriyor. Bu anlamda “obezite” türü bir paradoks taşıyor, yedikçe zayıflama ihtiyacı artıyor. “Bilim-uygarlık” çağında dolayım, araçsallık ve kontrol arttıkça var-oluş ve özgürlük talebi de, uygarlık ilerledikçe saflık arayışı da artırıyor. Ortadoğu ve yoksullar için ise hem refah hem de özgürlük sorunu birlikte zorluyor.
Dahası sorunun da, yanıtın da kendisi zaten Taksim, Tahrir, Wall Street, Frankfurt ve bütün dünya. Hatta Tuncay Güney, Alper Görmüş, Hanefi Avcı… Assange, Manning, Snowden… İster karşı tarafın başarılı ajanlığının parçası olsun, ister kendiliğinden böyle bir sızdırmaya gitsinler, hatta ister MİT veya CIA’nın kendi operasyonları olsun (Örneğin önce Askerleri, daha sonra AKP yöneticilerini bölgedeki bazı konularda sıkıştırmak için sızdırmayı planlamış olsunlar) sonuçta ortada bir insanlık sorunu olduğunu gösteriyor.
İşgalci ABD’nin demokrasiden, servetlerine servet katan Başbakan ve bazı imtiyazlıların iki de bir “vandalizm”den söz etmeleri büyük bir komediyi oluşturuyor. Assange, Manning, Snowden, Tahrir, Taksim… Vandalizm mi, vatan hainliği mi, çapulculuk mu, yoksa özgürlük mücadelesi mi? Elbette baktığınız konum açısından bir miktar değişkenlik gösterecektir. Ancak insanlık sorununu yansıttığı yadsınamaz. Sorun taksim ve özgürlük sorunu, daha genel anlamda insanlık sorunu. Tanımı çok zor değil, pratiği çok kolay değil.
Sorun Fransız İhtilalinde dillendirildiği gibi “eşitlik, özgürlük ve kardeşlik” ütopyası etrafında insanlık mücadelesi olarak sürüyor. Taksim ve Tahrir’de yaşananlar Jakobenlerden, Jirondenlere (liberallere), Enragee’den (Öfkelilerden) Heberistlere (radikallere) kadar çeşitli kesimleri ve marjinalleri barındırıyor. Monarşistler Napolyon’la geri geldi, sonunda o da gitti. Fransız Devrimi cumhuriyeti kurdu, sosyalist akımların da öncül fikirlerini ve hareketlerini barındırdı. Burjuvazi daha yerleşik hale geldi.
Ortadoğu Fransız İhtilaline benzer bir evreden geçiyor gibi. Elbette onunla aynı olmayacak. Ancak bir yandan artan refah, diğer yandan yoksulluk ve eşitsizlik, bunlara ek olarak iletişim ulaşım çağı, tüketim, katılım beklentileri… Pek çok öge birleşip Taksim’de, Tahrir’de tarihin dinamiğini oluşturuyor. Emperyalistler, monarşistler, askerler… Tarihin tekerleğine çomak sokanlar da oluyor.
Bugünlerde yüzler kontrol-araç toplumlarından insanlığın kendisine doğru dönüyor gibi. İrili ufaklı daha çok depremler yaşanacak gibi. Niye ise bugünlerde ABD ve AB, AKP ve Erdoğan, diğer aktörlere göre biraz daha fazla titriyor. Korkuyorlar mı ne? Kaybedecek bir şeyleri mi var, niye gocunuyorlar?
Durmak yok yola/mücadeleye devam. Daha bu başlangıç. Her yeni gün bir öncekinin sonu/cu ve gelecek günler için başlangıç. (Çünkü) Oluş tamam değil oluşmaya devam ediyor. Var-oluş kendini oluşturmaya devam ediyor. “Mutlak” büyük bir yanılsama, “mutlak” arayışında eksik olan oluş arayışa devam ediyor.
Ütopya verili değil yaratılması, kurulması ve kazanılması gereken bir şey. Gerçek değil ancak gerçekleştirilebilir bir şey.
Tahrir ve Taksim’de yaşananlar, anlamını da değerini de paradokslarından alıyor.
- Okul yok, yemek yok, elektrik yok, internet yok ama "uzaktan, "kesintisiz" eğitim şahane 17 Ocak 2025 04:02
- MEB’in başarısı muhteşem tıklanma rekoru: İnsanın iyi ki pandemi ve deprem olmuş diyesi geliyor 10 Ocak 2025 04:58
- 22 yıllık, 72 yıllık gerileme: MEB’in, AKP’nin, milli görüşün ‘Milli Maarif’ ve ‘MESEM’ başarısı 03 Ocak 2025 04:26
- Türkiye ve Suriye yüzyılı mütaşerik maarif ve rejim modeli 27 Aralık 2024 04:43
- İsrail ve Suriye örneğinde bilimin ve bilimsel eğitimin anlamı ve önemi üzerine 13 Aralık 2024 04:40
- MEB açık öğretim okulları istatistiklerinde bir gariplik mi var? 29 Kasım 2024 04:15
- AKP'nin eğitim ve bütçeleme anlayışı: Lime lime ayrıştırmanın, imam hatipleştirmenin, metalaştırmanın, peşkeş çekmenin binbir türü 15 Kasım 2024 04:43
- Cumhuriyetin 101. yılında rüya, yurttaşlık ve ana dillerinde eğitim meselesi 01 Kasım 2024 04:26
- Üniversite nedir? Araştırma ve bilgi nedir? Kariyer yapmaktan/ uzmanlık bilgisinden farkı nedir? 18 Ekim 2024 04:42
- Akademinin yeri ve değeri: 207 üniversite bir 'muhabir Rüya' eder mi? 11 Ekim 2024 04:43
- MEB istatistiklerinin gör dediği açlık, dayatma ve niteliksizlik 04 Ekim 2024 04:50
- Türk Psikologlar Derneğinin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeline dair görüşü: Eğitim değil eğitimi ihlal modeli 27 Eylül 2024 04:42