11 Temmuz 2013 11:25

Güç, insanlar ve şiddet

Güç, insanlar ve şiddet

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Her iktidarın özünde “güç” vardır, ama iktidarın gücünü devam ettirmesi için her zaman şiddet kullanması gerekmez. Seçilmiş iktidar, organize ve kurumsallaşmış gücü temsil eder. Normal demokrasilerde, iktidarın halkına karşı şiddet kullanması için, o şiddetin kamusal alanda meşrulaşması ve rızanın üretilmesi gerekir. Şiddet için rıza, ancak “bir saldırıya karşı kendini savunma refleksi” argümanıyla üretilebilir. “Ülkemizi bölecekler”, “tehlikenin “farkında mısınız?”, “komünistler hepimizi dinsiz yapacak” türünden kara propaganda teknikleri, siyasal iktidarların muhaliflerini sindirmek için kullandığı şiddetin meşrulaştırılmasında kullanılır.     
Son bir aydır AKP iktidarının Gezi Parkı direnişine ve sokaklardaki korkunç polis şiddetine ilişkin anlam inşasına baktığımda tam anlamıyla bir rıza üretim süreci görüyorum. Başbakan Erdoğan, AKP yöneticileri, AKP destekçileri, onların medyaları, hatta devletin haber ajansı AA, hep bir ağızdan aynı söylemi yeniden üreterek halka pompalıyor: “Saldıran, yakan, yıkan, kamu malına zarar veren, ayyaş, çapulcu, bir grup laf anlamaza karşı kendimizi savunuyoruz. Gezi protestolarında asıl mağdur olan biziz.”     
Mağdurluğun oya tahvil edilebilir bir şey olduğunu yaşayarak öğrenmiş olan AKPgiller, en muktedir oldukları anda bile şiddet siyasetine mağduriyet kılıfı giydirecek stratejik iletişim becerisine sahip. AKP’nin bu manüpülatif siyasetine rıza göstermeyenlerin sokaklarda tanık olduğu şuursuz şiddet, AKP seçmenine “vatan hainlerine karşı devletin bekasını savunan başbakan” kurgusuyla aktarılıyor. Ve AKP, muhtemelen kısa bir süre önce içine düştüğü siyasal güç kaybını, halkın bir kesimine yönelttiği direkt/psikolojik şiddet sayesinde geri toplamaya çalışıyor.  
İktidar partisi AKP,  güç yapısında ortaya çıkan çatlakları hakikaten halka karşı şiddet uygulayarak kapatabilir mi? Başka bir deyişle, Gezi Direnişçilerini gazlatmak, coplatmak, onları gözaltına almak, tutuklamak, yaşam alanlarını daraltmak, yasaklarla sokağa çıkmalarını, parklara girmelerini, belli sokaklarda yürümelerini engellemek AKP’ye oy kazandırır mı? Bu mümkün olabilir. Kanımca, başbakan, Gezi direnişçilerine karşı kullandığı şiddetin parti tabanında kaybettiği gücü geri toplamakta işe yaradığını düşünüyor. Tam da bu nedenle, sokaktaki polis şiddetinin dozunu azaltmadan halkı “dövmeye” devam ediyor. Hükümetin polisi Gezi direnişçisini dövdükçe, barış sürecinde Kürtlerle masaya oturduğu için kendisine kızan milliyetçi AKP seçmeni de, “ayyaşlarla” ahbap olduğu için başbakana içlenen muhafazakâr tabanın da içinin yağları eriyor. Sırrı Süreyya Önder’in kanlar içinde ambulansa bindirildiği fotoğraf milliyetçi AKP seçmeninden; yerlerde sürüklenip dövülen solcular/Kemalistler/LGBT bireyler ve onların medyadaki görüntüleri de sağ-muhafazakâr AKP tabanından kaybedilen gücün geri toplanmasında rol oynuyor. Gezi direnişçileri sokakta telef oldukça, gözaltına alındıkça, işkence gördükçe, AKPgiller geçmişte oy verdikleri partinin yeniden “doğru yola geldiğini” düşünüyorlar. Polisin, muhtemel bir darbeye karşı başbakanı koruduğuna inanıyorlar. Aynı Türklerin Kürtlere karşı uyguladığı şiddete, 12 Eylül’ün solculara uyguladığı şiddete ve 28 Şubat’ın dindarlara uyguladığı şiddete toplumun bir kesiminin rıza gösterdiği gibi.  
Son bir ayda yaşananları AKPgillerin sosyal medyadaki mesajlarından izliyorum. En çok şu argümanları görüyorum: “Başbakanı yedirtmeyiz”, “Onun sonu Menderes gibi olmayacak”, “Sokaktakiler darbe istiyor”, “Ağaç bahane”, “Gezi’ye faşizm virüsü bulaşmış”, “Gezi masum değil”, “CHP bu eylemlerden nemalanmaya çalışıyor”, “Kemalist kibir Gezi’de”, “Bu gençler sonuçları düşünmeden sokağa çıkmış, oyuna gelmiş”, “Bu olaylar ülkemizin gelişmesinden, büyümesinden rahatsız olan ve RTE’yi devirmeye çalışanların oyunu”,  “Amaçlarını aştılar”... Bir de tabii başbakanın “yüzde 50’yi evlerinde zor tutuyorum” vecizesi var. Bu düşüncenin tasdiki geçtiğimiz günlerde Tophaneli “palalı güçler”den geldi: “Tayyip çık dese, çıkıp Taksim’i dağıtırız!” AKPgillerin partileri ve lideri için sokağa çıkıp insan katletmeye bu kadar hazır olduğunu görmek de ziyadesiyle şaşırtıcı tabii.
Şiddet, rıza üretmek için de, parayı kontrol etmek için de kullanılabilir. Para, şiddeti satın alabilir, siyasi lideri de satın alabilir, siyasal rızayı da üretebilir. İnsanlar, eğer isterlerse, parayı, siyasal gücü ve şiddeti bir yönetim/denetim/gözetim/yola getirme biçimi olarak kullanan siyasal erke karşı durabilirler. Kitleler, sahip oldukları bu gücü “düşmanıma uygulanan şiddet meşrudur” diyerek kötüye kullanırlarsa, demokrasiyi ve insan haklarını taciz etmiş olurlar. Sonunda, saldırı-savunma arasındaki gerçeklik kaybolur ve şiddet sarmalı büyüyerek devam eder.  Şiddetle yoğrulmuş güçten ise kimseye bir hayır gelmez. AKP seçmeninin önyargılarından sıyrılıp, bu gerçeği görmesini dileyelim.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa