Adalet istiyoruz!
Şu günlerde en çok duyulacak söz bence “Adalet İstiyoruz!”. İşyerlerinde iş kazası diye adlandırılan ihmal, tedbirsizlik benzeri nedenlerle işlenen iş cinayetlerinde ölenlerin yakınları adalet istiyor:
2008’de Davutpaşa’da maytap atölyesindeki patlamada ölenler, Milas-Güllük’te
ölenler, Tuzladaki tersane “kazaları”nda ölenler, sel baskınında servis içinde boğulanlar, kapı kilitli olduğu için işyeri yangınında yananlar... BEDAŞ-Erkan Keleş duruşmasının, Van-Bayram Otel davasının, Ostim-İvedik patlamaları ve Esenyurt davalarının muhatapları, atık su kuyusunda gazdan ölen yedi işçi, Çapa Tıp Fakültesinde rögar açarken mikrop kapan taşeron işçi.
Liste uzun, İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin açıkladığı üzere yalnız haziran ayında en az 104 işçinin hayatını kaybettiği saptanmış. Aileler yaptıkları basın açıklamasında
“Kaybettiğimiz canların yasını yaşarken, sorumluların yargılanmasına dair kaygılar taşımaktayız… Aileler olarak bütün yargılama ve soruşturma süreçlerini hep birlikte takip edeceğiz. Tek istediğimiz adalet” demişler. Aileler kaygılı, kaygılarına hak vermemek ise olanaksız: “Soruşturma sürecinde, hayatını kaybeden işçilerin kusurlu bulunarak, herhangi bir yargılama yapılmaması”.
Bu arada “İş Güvenliği Yasası”nın uygulanmasının bir yıl ertelenmesi konusu var. “İş cinayetlerini” engellemek amacıyla hazırlandığı söylenen yasanın tek başına iş ve işçi güvenliği tedbirlerini sağlayabileceğine, iş cinayetlerine mani olabileceği düşünülemezken uygulanmasının ertelenmesi kaygıları arttırıyor. Biz de işçi aileleri gibi “yasanın taşıdığı bütün eksikliklere rağmen, ertelenmeden hemen uygulanmasını istiyoruz.”
Haklarımız
1960’larda ceplerimizde kavuştuğumuz demokratik anayasanın bir kopyasıyla dolaşırdık. Geçen gün üstümüzde dolaştırmamız gereken bir metin daha ulaştı (kim dinler bilmem de) demokratik haklarımızdan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı.
AB ülkeleri başta olmak üzere, dünyada uygulanan “ortak hukuk”a göre ”Gösteri yürüyüşü “bireysel” bazda, barışçıl olmak “genel ahlak, kamu düzeni ve yerleşik hukuka aykırı” ögeler içermemek koşuluyla, kişisel güvenlik nedeniyle mülki amire ihbar / bildirim dışında; izin dahil her hangi bir kurala tabii değil”. Bu tür bir yürüyüşte “kamu, kişisel ve özel mülkiyete kesinlikle zarar vermemek,” gerekiyor. Ancak olaylarda görünen odur ki, gaz fişekleri, plastik mermi, et kıyma “zırh”larıyla, tekme ve beyzbol sopalarıyla cana kıymak kamu malına özel mülkiyete zarar vermeye girmiyor. Çünkü gencecik insanların cenazesini kaldırıyor, kaybettikleri gözlerine ağıt yakıyoruz. Bu arada her türlü demokratik hakkın arkasında örgütler aranıyor. Gözaltları, yasaya aykırı ev basmalar, ev aramalar. Gözaltındaki hak ihlalleri ayrı.
Ancak üstümüzdeki ölü toprağından kurtulduk. Gezi Parkı için, Antikapitalist Müslümanlar’ın kurduğu ortak iftar sofrası için şiirler yazılıyor. Bakın bir tanesini örnekleyeyim. Şairi Ahmet Ada:
İkinci Adamın Söylediği
Geldiler
Tuzları ekmekleri zeytinleriyle
İftarlarını açmak için İstiklal Caddesi’ne
Bu sofra yeryüzü sofrasıdır dediler
Bozdular egemenlerin sözdizimini
Geldiler
Genç irisi elma kırmızısı yüzleriyle
Öğrenmişlerdi barışı kardeşliği esenlemeyi
Aşıldı dediler kapalı gök
Şimdi kırların patikaların zamanı
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!
Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

Özel yetkilendirilmiş TBMM komisyonu gündemde

'Ömrümüzü verdik, emekli bile olamadık'

Ukraynalı Gazeteci Guz: Ukrayna, ABD desteğini korumak için çıtasını düşürecek

Evrensel'i Takip Et