Yüzde 50 masalı ve oy kullanmak ya da kullanmamak
Fotoğraf: Envato
AKP 2011 milletvekili genel seçim sonuçlarına göre yüzde 49.83 oranında oy alarak birinci parti oldu. Başbakan, diğer AKP’liler ve AKP yandaşları bu oranı yuvarlayarak halkın yüzde 50’sinin oyunu aldıklarını iddia ediyorlar. Bazı bilgileri, belirli bir amaç doğrultusunda işine geldiği gibi yorumlamak aslında çok görülen bir davranış… Konu siyaset olunca daha dikkatli davranmak gerekirken, parti liderleri bu durumu hiç önemsemeyip işlerine geldiği gibi konuşmaya ve bilgiyi ve geniş halk kitlelerini istismar etmeye devam ediyorlar. Bunu sadece siyasi parti liderleri mi yapıyor? Hayır. Seçimler öncesinde kamuoyu yoklaması yapan şirketler de bu istismarı yapıyorlar. Seçimler öncesinde kamuoyu yoklama sonuçlarının basında duyurulmasının bile etik çekinceleri üzerinde tartışmak gerekiyor. Ama bu tartışmaların çok fazla yapılmaması, daha önce çarpıklığı üzerinde fikir beyan ettiğim parlamenter demokratik sisteme özgü başka bir çarpık durum.
2011 milletvekili genel seçimlerinde AKP’nin yüzde 49.83 olarak hesaplanan oy oranı, gümrük kapıları dahil aldıkları oy sayısı (21 milyon 399 bin 82), gümrük kapıları dahil oy kullanan seçmen sayısına (43 milyon 914 bin 948) bölündükten sonra ortaya çıkan bir oran. Yani çeşitli nedenlerden dolayı oy kullanmayanlar (8 milyon 891 bin 374) ve geçersiz oy sayıları (973 bin 185) düşüldükten sonra geride kalan geçerli oyun neredeyse yarıya yakınını AKP almış. Ancak, AKP’nin aldığı oy sayısı kayıtlı seçmen sayısına bölündüğünde oy oranı yüzde 40.52. Bu da, tabii ki çok yüksek bir oran. Kendisine en yakın oranda oy alan CHP’nin oy oranının neredeyse iki katı. Görkemli bir sonuç… Ancak, yüzde 40.52 oranı, “Halkın yarısından oy aldık” söylemindeki “yarı”nın gücünden uzak. “Halkın yarısını zor tutuyoruz” şeklindeki saldırgan söylemin bıraktığı izlenim kadar kuvvetli değil. Demokrasinin anlamını unutup da AKP’lilerin dümen suyuna girersek şöyle de bakılabilir: Oy kullanma hakkına sahip olan halkın (kayıtlı seçmen sayısının) yarıdan fazlasının (yüzde 59.48) istemediği bir parti.
Oy oranları üzerinden bu tür ticari yaklaşımlara dayalı iddialar, oy yarıştırmalar, sandık hesapları, parlamenter demokrasinin seçim sistemine ilişkin başka bir çarpıklığın üzerini örtüyor: Oy kullanmayanların yok sayılması. Eğitim, sağlık, adalet sistemi ve yaşamın bütün diğer alanlarında yaygın olarak görülen yok sayılmalara benzer bir yok sayılma. Bir boyutuyla bu yok sayılmalara karşı bir tepki olarak ortaya çıkan Gezi Parkı direnişi sorgulamalara imkan veren bir zemin yarattı.
Çeşitli nedenlerle oy kullanmayanların görmezden gelindiği, neden oy kullanmadıkları üzerinde kafa yorulmadığı, siyasi liderlerin küçük hesaplar peşinde koştuğu ve birbirlerinin oy oranlarını yarıştırdığı bir sistem ne kadar temsili olabilir, halkın isteklerini ne kadar karşılayabilir? Böyle bir sisteme, demokratik bir sistem denilebilir mi? Oy kullanmayanlar
(8 milyon 891 bin 374) ile barajı geçemeyen partilere oy verenlerin (1 milyon 981 bin 279) toplam sayısı 11 milyona yakın. Geçersiz olduğu söylenen oyların sayısını da eklediğimizde 12 milyona yakın insan yok sayılmış durumda. Bu mükemmel tezgaha destek çıkan kamuoyu araştırma şirketleri de oy kullanmayanların neden oy kullanmadıklarına dair derinlemesine araştırma yapmayı tercih etmiyorlar. Ne gerek var oy kullanmama davranışının nedenlerini araştırmaya? “Kullanmıyorlarsa sorumsuzdurlar. Oy kullanmayanın konuşma hakkı da olmaz. Ne yapalım kullansalardı.”
Oysaki oy kullanmamak bilinçli bir tercih de olabilir. “Sizin sisteminize inanmıyorum. Beni temsil edemezsiniz. Sermayenin çıkarına karar alıyorsunuz. Bugüne kadar kime yararınız oldu? Bize ne hizmette bulundunuz ki size oy vereyim? Sadece seçim zamanı vaatte bulunuyorsunuz; seçimlerden sonra unutuyorsunuz. Bizim köye sadece seçimler öncesinde uğruyorsunuz. Politikacılara inanılmaz.” Bu ve bunlar gibi düşüncelerden dolayı insanlar oy vermiyor olabilirler.
Oy vermemeyi seçenleri anlamak için bile gayrette bulunmayan düzen simsarları oy vermeyenleri niye hesaba katıp da tezgahı bozsunlar?
- Eğitimde reform… Kim için ve ne için? 15 Ekim 2016 00:26
- İhtisaslaşmış kölelik 17 Eylül 2016 00:11
- Meslek liselerinin devri? 10 Eylül 2016 00:56
- Mültecilik, kölelik midir? 03 Eylül 2016 00:54
- Özgürlük, adaletten başka bir şey değildir 06 Ağustos 2016 00:51
- İnsan olmak, demokrasi ve yabancılaşma 30 Temmuz 2016 01:00
- Demokrasi eğitimi ve demokrasinin neresindeyiz? 23 Temmuz 2016 00:51
- Vatandaş mı, yandaş mı, düşman mı? yoksa insan mı? 16 Temmuz 2016 00:51
- Yabancı öğretmen yetiştirme düzeni 09 Temmuz 2016 01:00
- Performans kaygısı 02 Temmuz 2016 01:00
- Maarif Vakfı Kanunu 25 Haziran 2016 00:51
- Başka bir seçenek hakkı için: ‘Yeter Artık’ 18 Haziran 2016 00:13