Bu şiddet bu korku
Fotoğraf: Envato
Gideceğinizin, “vakt erişti” denmeye doğru yönelişin resmidir. Şiddetiniz, korkunuz artıkça arttığına göre, gidişatın nereye olduğunu da görmüşsünüzdür! Güç denemesinin kritik zamanları olduğu söylenir. “Orantısız güç!” diye laubali bir lisanla anlaşılmaz kılınan vahşi saldırılara destek olup, “kahramanlık” payesiyle, o da yetmez deyip “24 maaş tutarında ikramiye” ile taltif ettiğiniz şiddeti, karabasan gibi toplumun üzerine boca ettiğinize göre, ince ayar taktik politikaların da hükmü azalmaya başladı demektir. Bütün “görüntüler” buna işaret ediyor.
Demokrasi adına demokrasizlik hakim. “Sandık” diye işaretle, kapalı kutulara atılan kağıtlara sıkıştırmaya çalıştığınız halk iradesinin önünü seçim yasaları, barajlar, yasaklar, hazineden trilyonlar, emre ve mülke amade propaganda aygıtları kapatmış durumda. Temsilciliğini üstlendiğiniz uluslararası tekeller ve “yeşil” etiketli sermayenin çıkarları yasa ve uygulama olarak barikat üstüne barikat örüyor. İşsizliği, yoksulluğu, yoksunluğu, ücret-maaş düşüklüğünü, çalışma koşullarının berbatlığını, siyasal baskı ve yasakları, sokak infazlarını, işkenceyi, ana dilde eğitim yasağını, Kürt’ün ulusal farklılığını ve bundan doğan haklarının reddini her kim protesto edip direnişe geçtiyse, onu-onların tümünü “terörist”-”komplocu”-”Ergenekoncu”-”yabancıların misyoneri” ilan ederek, Tebaa bildiklerinizin boyun eğişi üstünden trilyonları istiflediniz. Kurduğunuz tam bir zümre diktası. İktidarınıza söz söyleyenin kellesini istiyorsunuz. “Yargıya da söyledim, gereği yapılacak!” sözleri en çok sizin yönetiminizdeki Türkiye’de duyuldu. “Millet” diye ısrarla tekçiliğinde direndiğiniz toplumsal varlığın her türden diğer bölünmüşlüğünün üzerine tüy dikecek şekilde, “yüzde elli-yüzde elli” oranıyla kendiniz bir kez daha bölüp, birbirine düşürmek için ne lazımsa yapmaya devam ediyorsunuz. Cami ve din istismarından vazgeçmiyorsunuz. “Sandık”a sessizce atılan oy dışında herhangi türden irade beyanına, greve, gösteriye, protestoya, mitinge tahammülünüz yok. Bu tür irade beyanlarında aradığınız nifak, tepkiniz polis seferberliği ve “Hakkından gelin, mutlak bitirin!” talimatıdır. Kendi “hayat” felsefenizi, inançlarınızı, ölçü ve normlarınızı tüm topluma kabul ettirme savaşında sınır tanımaz bir tutum içindesiniz. Sokağa çağrı çıkaran sizsiniz!
Bayrak üzerine istismar en çok sizin iktidarınız döneminde yapıldı. “Tek millet, tek bayrak, tek dil” diye fetva kesen sizsiniz. Buna rağmen, size karşı tüm ülkeye yayılan halk direnişinde taşınan bayrakların bir kısmını sattı diye A. Sarıçiçek’i derdest edip “isyan teşvikçiliği”-”polise mukavemet” yakıştırmalarıyla tutuklatanlar sizin “adamlarınız”! Toplu halde insanların bulundukları yerlerde, özellikle de kapalı mekanlarda kullanılması uluslararası alanda yasak statüsünde bulunan ve içinde kimyasal madde olduğu tespit edilen binlerce metre küplük gazı, hastaneler, hasta odaları, kapalı yerler, evler dahil her direnişe karşı kullanarak insan sağlığıyla oynayan, insan yaşamına kasteden, Taksim’den Türkiye’ye yayılan direnişte olduğu gibi gaz bombasıyla insanları öldüren, o da yetmezmiş gibi sivil çeteleri ve iş birlikçileri teşvikle sopalı-palalı gurkaları halkın üzerine salan sizin yönlendiriciliğinizdeki politikadır. Dahası bizatihi iktidarınızdır. “İrade” adına iradeye ambargo, “huzur” adına ‘cadı avı’na çıkış ve insan hayatına kastın teşvik görüşü, “birlik” adına işçi ve emekçiye, gençliğe, kadın ve erkek hak arayan herkese, Alevi’ye, Kürt’e, diğer tüm “azınlıklar”a karşı hor görücü, aşağılayıcı, suçlayıcı, şiddetle boyun eğdirmeyi amaçlayan politikada ısrar. Etiket-i iktidarınızın yazısında bunlar var.
Bütün bunları politika olarak uygulamaya geçiren bir iktidarın, insan hakları, demokrasi, refah, mutluluk, vs. üzerine propagandası ne kadar güçlü olursa olsun, ne kadar yaygınlaştırıcı aracı elinde tutarsa tutsun, özellikle de genç kuşakların uyanışını görerek akıbetinden korkması için çok sebep var demektir. “Zulme karşı susan dilsiz şeytandır!” diye diye zulüm politikalarında ısrar eden bir yönetim politikasının‚ ezel-ebed’ sürmesi mümkün olamaz, değildir. Zulme karşı susmayanların çoğaldığı zamanlardayız. 12 Eylül cuntasının oluşturduğu statüleri, yetkileri, korkuları, kurumları, yasaları ve yasakları devralıp, onların üstüne yatarak sürdürülen baskı ve sömürüye karşı uyanışın büyüme zamanları. Halk, en azından büyük çoğunluğuyla korku çemberini parçaladı. Korkan artık başkaları! Bu şiddet ise, o korkunun göstergelerinden en şiddetlisi. Akla, korku ile ecel arasındaki kurgu geliyor.
- Yeni bir çılgınlık döneminde miyiz? 30 Ocak 2025 11:00
- Erol kardeşe 26 Ocak 2025 00:40
- Burjuva devletleri halklar için mi savaşıyorlar? 16 Ocak 2025 04:59
- Bölgesel gelişmeler ve devrimci yayıncılıkta ‘tekrar’ın yeri 09 Ocak 2025 05:31
- 2025’e ilk yazı: Kim av kim avcı? 03 Ocak 2025 07:20
- 2025’e ilk yazı: Kim av, kim avcı? 03 Ocak 2025 04:00
- Yıkım, yoksullaşma ve savaşlar yılı 26 Aralık 2024 06:32
- Emperyalistlerin maşaları ! 19 Aralık 2024 05:58
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52