19 Temmuz 2013

Yaz, tarih ve hemşehri

DİĞER YAZILARI
Bir kuşağın katilleri 21 Haziran 2014
Kapanmasın kirpiklerin 14 Haziran 2014
Şiire saygıyla 7 Haziran 2014
Zinciriye şairleri 31 Mayıs 2014
TÜYAP Diyarbakır 24 Mayıs 2014
Vicdan göçüğü 17 Mayıs 2014
Sanat bir yürüyüştür 10 Mayıs 2014
Dünyanın gülü Mayıs 3 Mayıs 2014
Ortak vicdan 26 Nisan 2014
O gün 19 Nisan 2014
YAZI ARŞİVİ

Yazın bu kadar sıcak geçtiği bölgede üstüne bir de Ramazan ayı geldi mi günlük yaşam gündüz yerine geceye taşınıyor. Gündüzleri çok önemli işi olmayanlar evlerinden çıkmamaya çalışıyor. Alışveriş, aile ziyaretleri, yürüyüş, spor ve dost sohbetleri hep akşama bırakılıyor.
Gece iftardan sonra sokaklar bayram yerine dönüyor, kadın erkek, çoluk çocuk binlerce insan sokaklara dökülüyor, ta sahur zamanına kadar bu kalabalığı görmek mümkün. Hal böyle olunca yaşamın nabzı da geceleri atıyor. İnsanlar günlük siyaseti de bu saatlerde konuşuyor, yorumluyor, kendine göre çözüm reçeteleri sunuyor.
Bazen düşünüyorum da bizim halkımız kadar siyasetle haşır neşir bir toplum var mıdır acaba? Bilemem ama gençliğimden bu yana siyasetle içli dışlı olmuş biri olarak bunu yadırgamıyorum, ama nedense özlenen, mücadelesi verilmeye çalışılan o yüksek  ülküler bir türlü yerine getirilemiyor, kotarılamıyor. Sanki bir çocuğun eline verilmiş bir emzik gibi geliyor bana, konuş konuş konuş ama elini taşına altına koyma, uzaktan seyret, bekle gör gibi.
Tarihten ders çıkarmak, yapılan yanlışları bir kenara itmek, doğruları kabullenmek gibi bir davranışın ileriye doğru yürümenin de bir şartı olduğu kanaatindeyim. Bilim insanları da bunu söylüyor; Montaigne: “Aldatmaya ve aldanmaya en elverişli şeyler bilmediğimiz şeylerdir.” İktidar da olanlar ve resmi tarih yazıcıları zaten bu işi yapıyorlar. Ancak onlar bu işi yaparken halkın ve genelin çıkarları için değil, kendi iktidarlarını ve ideolojilerinin ömrünü uzatmak için yaparlar. Böylece her yeni gelen kuşağı bu hayalle ve uydurulmuş tezlerle uyutarak kendi geleceklerini de garanti altına alırlar.
Oysa halkın her gün gözleri önünde gerçekleşen bir sürü antidemokratik davranış bir süre sonra unutulmakta ya da yeni olumsuzlukların ardından önemini yitirmektedir. Hal böyle olunca da gerçek tarih yazılmadığı gibi, bundan olumlu sonuçlar çıkarmak çabası da toplumda kayda değer görülmüyor.
Geçmişle yüzleşmek, gerçek tarihi yazmak ve olumlu sonuçlar çıkarmaktır da aynı zamanda. Bu yüzleşme olmadığı sürece yaptığımız hataları anlamayı, görmeyi ve onları bir daha yapmamak üzere tarihin sepetine atmayı başaramıyoruz. Bu nedenle korkularımız, kaygılarımız ve ön yargılarımızdan da kurtulamıyoruz.
Neredeyse sekiz aydır bir barış ve demokrasi süreci yaşıyoruz. Bu sürecin sağlıklı yürümesi ve barışın kök salması için geçmişte -ki hala taptazeler- yaşananların üstünü örtmek, halının altına süpürmek yerine onları günışığına çıkarıp önemli bir not olarak tarihe mal etmeliyiz.
Faili meçhul cinayetleri, köy yakmaları, zorla göç ettirmeleri… Gezi Parkı direnişi sırasında yaşananları bile neredeyse Mısır’da yaşananlarla, Ramazan özel programlarıyla, yemek yarışma vb. programlarla bize unturmaya çalışan bir yandaş medya ve her türden yalakacılarla, biz ancak hep akşam konuşur sabah unutur ve böylece sahte bir yaşam sürüp gideriz. Tabii vicdanımız var ve o buna elverirse.
Bu nedenle gerçek bir barışın bu topraklarda kök salması için geçmişte yaşananlarla yüzleşmeliyiz. Onları olmamış farz edemeyiz. Bu karşılıklı güven ortamının da tesis edilmesi için çok önemlidir. Zira her köy boşaltanları, faili meçhul cinayet işleyenleri, Sivas’ta 37 cana kıyanları, Roboski Katliamı’nı yapanları, Gezi Parkı direnişi nedeniyle öldürülenlerin faailerini yargılamadan nasıl bir güven ortamı sağlanabilir, demokratik bir yapı kurulabilir.
Montaigne’nin “bütün insanları hemşerim sayıyorum. Bir Polonyalıyı tıpkı bir Fransız gibi kucaklıyorum” sözünün üzerinden yüzlerce yıl geçmesine rağmen eğer biz hala bazı korku, kaygı ve ön yargılarımızdan arınamıyorsak, biliniz ki bu hem kendimize, hem torunlarımızın geleceğine, hem de dünyaya karşı işleyeceğimiz en büyük günahlardan biri olur.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Türk-İş ve Hak-İş’in üç genel başkan yardımcısı, 600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşme görüşmeleri için önümüzdeki hafta Çalışma Bakanlığına sunmak üzere zam talebini belirledi. Ancak zam oranı açıklanmadı. Pazarlığı yapılacak rakamdan haberi olmayan işçiler tepkili: “Neyi kimden gizliyorsunuz, taslağı açıklayın.”

22 bin 131 TL Türk-İş'in belirlediği açlık sınırı

72 bin TL Türk-İş'in belirlediği yoksulluk sınırı

30 bin TL kamu işçisinin ortalama ücreti

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et