O artık bir gündem mağduru!
Bugüne kadar “gündemi belirleyen kişi” olmakla övünen, hatta “Gündemi belirleyemezsem Başbakan da olmam!” diyecek kadar gündem belirleme merakı olan Başbakan Erdoğan, Gezi Parkı eylemlerinden beri, “gündem belirleme” konusunda çok sıkıntılı!
Bu yüzden de “gündemi belirleyeyim” diye ortaya attığı iddiaları sıkça değiştirmek zorunda kalıyor. “Gezi Parkı eylemlerinin arkasında faiz lobisi var” iddiasından bile vazgeçti gündemi değiştirmek için. Ve “faiz lobisi”nden vazgeçip, “Bankaların faizden değil faiz dışından haksız kazanç sağladığını” iddia ederek vatandaşı “Banka kartı kullanmamaya” çağırdı. Normalde “gündem belirleme iradesi” olan bir başbakan bu çağrıyı yapsa, ekonomi şöyle bir dalgalanır, faizler, döviz fiyatları, bir o duvara bir bu duvara çarpardı. Ama bu çağrıya herkes güldü geçti. Çünkü bu çağrının vatandaş için gerçek bir karşılığı yoktu. Kart almayıp da ne yapacaktı ki?
Çünkü milyonlarca insan için, “kartı” olmazsa akşam eve ekmek götürmek bile zordu. Bunun nedeni de Başbakan’ın başında bulunduğu hükümetin çok övündüğü ekonomi politikasıydı! (Dün konunun bu boyutuna gazetemizde Bülent Falakaoğlu arkadaşımız tarafından dikkat çekilmişti)
Ama Başbakan şimdi çıkıp, “Banka kartı kullanmayın” diye çağrı yapıyor. Ne var ki, Başbakan’ın ne demek istiyor tartışması bile henüz başlamışken Başbakan’ın bakanı çıkıp, “Yok, Başbakan öyle demedi, kartınızı bilinçli kullanın dedi” diye Başbakanı’nı düzeltince, Başbakan’ın bu radikal söylemi de “gündemin” “geyik muhabbetleri” bölümünde ön sırlara çıktı ancak.
Ama Başbakan “gündemi belirleme” çabasından vazgeçeceğe de benzemiyor.
Ama Başbakan çok sıkışmış olmalı ki; bu sefer, eski defterleri karıştıran müflis Yahudi gibi eski bir iddiasını yineleyerek gündeme girmeyi deniyor ve Alevilerin hassasiyetini de bilerek hamle yapıyor. “Eğer Alevilik Hazreti Ali’yi sevmekse, ben dört dörtlük Aleviyim. Çünkü Hazreti Ali Efendimizi çok seviyorum!” diyen Başbakan, aynen bu tanımlamayı ve iddiasını bundan dört yıl önce gündeme getirdiğini unutmuş gibi, bekliyor ki, bu çıkışı; “Bak işte Başbakan Alevileri de kucakladı” diye alkışlanıp, tartışma gündemin ön sırasına çıksın!
Ama öyle olmuyor, Alevi örgütleri bu söylemi şiddetle eleştirdikleri gibi, Başbakanın Alevi olmasını değil ama “Okullarda dini eğitimine son verilmesi, cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi, Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılması,...” gibi taleplerini yerine getirmesini istediklerini söylüyorlar. Basında da Başbakan’ın tanımı üstünden alaylı yorumlar yapılıyor.
Başbakan’ın hak talep eden toplum kesimleri karşısında mantığı çok ilginç elbette!
Başbakan çeşitli toplum kesimlerinin taleplerini yerine getirmek yerine, çevrecilerle karşı karşıya geldiğinde “Eğer çevrecilik doğayı sevmekse çevrecinin daniskası benim” diyerek çevrecileri vatan hani ilan ediyor. Ya da Başbakan, işçilerin taleplerine olumlu yanıt vermek yerine, “Ben de şu kadar yıl SSK’li olarak çalıştım. Hayata işçi olarak atıldım” diyerek talepleri reddediyor. Ve benzer biçimde özgürlük talebinde bulunanlara “Ben de fikir suçundan cezaevinde yattım. Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar” derken özgürlük talep edenlere gazlı, TOMA’lı, coplu polislerini sürüyor. Ne var ki, bir benzerlik üstünden “öyleyse budur” a varan Başbakan’ın mantığını bir adım ileri götürürsek absürtlük daha da belirginleşiyor.
Öyle ya madem ki Hazreti Ali’yi seven dört dörtlük Alevi” oluyor; aynı mantıkla Başbakan’ın, “Ben Hazreti İsa’yı seviyorum Öyleyse dört dörtlük Hristiyanım”, “Ben Hazreti Musa’yı seviyorum öyleyse dört dörtlük Yahudiyim” demesi gerekir.
Başbakan eğer mantığında tutarlı olacaksa bunları da demesi gerekir!
Der mi?
Dese dese, “Haşa olur mu öyle şey!” der.
Ama eğer Türkiye’de 3 milyon Yahudi, 10 milyon Hristiyan olsa ve iktidarda kalması da onların desteğini almasını gerektirse Başbakan bunları da der mi derdi herhalde!
Ama Başbakan şimdilik “dört dörtlük Alevi” olmakla yetiniyor. Ama bu pragmatizmle de kendisine inananlar üstünde inanılırlığını yitirmesi de kaçınılmaz görünüyor. Çünkü artık Başbakan gündemin belirleyicisi değil, bir gündem mağduru olarak ya da “gündem geyiklerinin” konusu olarak gündemde yer almaktadır. Sinirleri buna daha ne kadar dayanacak, yalanlar ve demagojiyle halkı daha ne kadar oyalayabilecektir bu da belirsizdir.
Ama gidişat yokuş aşağıdır!
EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’
Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.
Evrensel'i Takip Et