Artık savaş istemiyorlardı
Fotoğraf: Envato
Yunanlı Başkral Agamemnon’a kızıp savaştan çekilen yarıtanrı Ahilleus; can dostu Patroklos’u cepheye göndermek zorunda kaldı. Çünkü kendisi savaştan çekildiği ve Baştanrı Zeus da öyle istediği için Yunanlılar, Troyalılar önünde sürekli bozguna uğruyorlardı. Troyalılar sahile dek gelince Ahilleus’un gemilerinin de yakılma olasılığı ortaya çıktı!
Ailleus Patroklos’u savaş alanına gönderirken kendi tanrısal silahlarıyla donattı. Sonra da Troyalı Hektor’la dövüşe girmemesi uyarısında bulundu...
PATROKLOS TOZ TOPRAK İÇİNE DEVRİLİVERDİ!
Ne var ki Patroklos; savaş alanına gelince önüne gelen Troyalıyı devirmenin verdiği coşku yüzünden olacak, Ahilleus’un uyarısını unutuverdi! Hektor’la çatışmaya girdi! Kısa bir ağız dalaşından sonra, Hektor’un bütün hışmıyla üstünefırlattığı kargı, doğrudan göğsüne saplandı. Patroklos’un birden beyni karardı;olduğu yere yığılıp boylu boyunca uzanıverdi. Hektor haliyle onun sırtındaki Ahilleus’un ödünç verdiği tanrısal silahları alıp kendisi kuşandı!..
Patroklos’un öldüğü duyulunca, onun ölüsü başında kızılca bir kıyamet kopmaya başladı. Çünkü iki taraf da, ölüyü alıp kendi çadırlarına götürmek istiyordu...
Hektor, bu arada ölüyü alıp götürmeye çalışan kendi askerlerinin arasına karıştı. Olimpos’taki sarayından durumu izleyen ve Yunanlıların tarafını tutan Baştanrı Zeus’un karısı tanrıça Hera;Troyalıların ölüyü alıp götüreceklerini anlayınca, haber tanrıçası İris’i çağırdı hemen: “Haydi tez git İris,tez! “ dedi acele acele. “Sahilde oturan Ahilleus’a söyle: Gidip hasımlarına bir görünsün: Bakarsın Troyalılar onu görünce ölüyü bırakıp kaçışırlar!”
Tanrıça İris hemen gökyüzüne serdiği o rengarenk ebem kuşağına atladığı gibi doğruca Ahilleus’un yanına indi. “Kalk, Ahilleus, kalk!” dedi. “Patroklos’un ölüsü başında birbirini yiyor insanlar! Troyalılar onu alıp götürürlerse, biliyorsun, Patroklos artık kirletilmiş bir ceset olarak inecek yeraltındaki Hades’in ükesine. Ve bu da senin adına çok ayıp olacak!.” BEDENİNDEN ALEVLER PÜSKÜRÜYORDU... Ahilleus, bir zıpkın yemişçesine hemen doğruldu. Bir dostu kılığına bürünen tanrıça Atena geldi o anda yanına. Atena, ipek püsküllü kendi kalkanını taktı Ahilleus’un omuzlarına ve başının çevresini altın rengi bulutlarla donattı. Artık Ahilleus’un bedeninden alev ve dumanlar püskürüyordu göklere doğru. Can dostu Patroklos’u öldüren Hektor’a saldırmak istedi hemen. Birden anası tanrıça Tetis’in Olimpos’a giderken kesinlikle savaşa katılmaması konusundaki uyarısı geldi aklına!.. Tetis; demirci tanrı Hefaystos’a, kendisi için özel silahlar dövdürecekti. İKİ TARAFTAN DA NİCE MASUMLAR YIKILIYORDU! Savrulan kargılar hengâmesinde, her iki taraftan nice masum yiğitler yıkılıp yıkılıp gidiyordu. İşte o anda öyle bir nara attı ki Ahilleus, Troya ovası bile sallandı. Onun narasına tanrıça Atena’nın çok daha gür ve keskin çığlığı izledi. Bu naraları duyan Troyalalıları, dile gelmez, yemyeşil bir korku sardı birden. Sesin geldiği yöne baktıklarında, Ahilleus’un başı üstünde ürkünç ışınlar saçan ateşi gördüler ve haliyle daha da ürktüler. Savaş alanından kaçışmaya başlayınca,Yunanlı askerler de Patroklos’un ölüsünü kaptıkları gibi alıp götürdüler.
Ahilleus;“Seni kim gönderdi buraya tanrıçam?”diye sordu şaşkın şaşkın. “Tanrılar tanrısı Zeus’un karısı Hera!..” diye yanıt verdi İris.“Ama ne kocası Zeus’un, ne de Olimposlu bir başka tanrının haberi var benim buraya geldiğimden! “
Ahilleus da;“Ama benim silahlarım yok ki!”diyebildi. Sonra da; “Ben anam Tetis’in Olimpos tanrılar ülkesinden getireceği silahları bekliyorum.” diye ekledi.
“Biz de biliyoruz bunu!.. Ama sen şöyle gidip bir görün hasımlarına; biriki nara at! Naralarını duyunca kaçışırlar belki de.Tanrıça Hera böyle yapmanı istedi.”
Ne var ki el emekçilerinin tanrısı demirci topal Hefaystos, silah üretmiyor, yalnızca örs üstünde çekiciyle insanlara köle olacak cansız robotlar üretiyordu. Bu ustalığını da yanındakilere öğretiyordu... Bu aygıtlarla insanın insana köleliğini bitirmek, birlikte ürettiklerini kavgasız dövüşsüz kardeşçe bölüşmelerini istiyordu. O yüzden tanrıça Tetis’in istediği yeni ve güçlü silahları dövmeyebilird!..
Anası tarıça Tetis’in bir zamanlar söyledikleri de geldi aklına Ahilleus’un. Tetis, katılacağı bir savaşta mutlaka öleceğini, ama büyük bir ün kazanacağını söylemişti ona. Savaşa katılmaz, kralı olduğu halkı için çalışırsa, çok uzun yaşayacaktı. Üstelik bol üretim ve adil bir bölüşüm olanağına kavuşan barış içindeki halkının gönlünde ölümsüzleşeceğini de anlatmaya çalışmıştı. Hatta Troya savaşına katılmasını önlemek için, onu bir kız kılığında, hiç erkek çocuğu olmayan bir ailenin yanına göndermişti. Ama Agamemnon denen hain Başkral, onu gene de aratıp buldurmuş, Troya’ya getirmişti!.. Böylece savaşın çarkına kaptırmıştı artık elini! Bütün bunları düşündü Ahilleus. Ve yeniden ölen dostu Patroklos’un başında kopan kavgaya çevirdi gözlerini...
Olimpos’taki sarayından olup bitenleri izleyen tanrıça Hera, yorulmak bilmez Güneş’i ve onu gökyüzünde koşturan atlarını dinlenmek üzere, Atlantik Okyanusu’nun ötelerine gönderdi istemeye istemeye. Haliyle ortalık ağır ağır kararmaya başladı.
Bu yüzden de ışık, toprak ve emek kardeşi olduklarının henüz bilincinde olmayan; ama karşılıklı döktükleri kandan artık utanmaya başlayan o iki güzel halkın; Yunanlı ve Troyalı masum gençleri, habire canlar yutan savaşa ilençler yağdırdılar...