21 Temmuz 2013 13:04

Alevilik, Ali'yi sevmekse...

Alevilik, Ali'yi sevmekse...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçtiğimiz günlerde Erdoğan Alevilik üzerine yine kızılca kıyamet açıklamalar yaptı. Sözleri şu cümleyle özetlenebilecek durumdaydı ve birçok gazete de konuşmanın haberini bu sözü manşete taşıyarak verdi: “Alevilik, Ali’yi sevmekse ben dört dörtlük Aleviyim.” Arkasından aynı konuşmanın içinde “Hz. Ali’nin yaşam tarzı ile uzaktan yakından ilişkisi olmayanlar ben Aleviyim diyor gibi bir cümle de sarfetti. Malum daha önce de “Çoğu Alevi Ateisttir” demişti katıldığı bir televizyon söyleşinde. Aslında bu söylemler Tayyip Erdoğan’ın kişisel fikirlerini yansıtmaktan çok daha fazla anlam içeriyor. Genel olarak İslamcı siyasetin içindeki düşünce biçimleri birçok konuda -samimi ya da değil- değişme sinyali vermesine rağmen Alevilik konusunda hiç şaşmadı. En ufak bir değişiklik geçirmedi. Herhalde AKP hükümetinin ve İslamcı siyaset geleneğinin hiçbir dalgalanma yaşamadığı ve üzerine “takiye” yapmadığı ender konulardan biridir Alevilik.
“Alevilik Ali’yi sevmekse ben dört dörtlük Aleviyim” sözünün siyaseten tercümesi “Biz böyle bir geleneği kabul etmiyoruz. Sizi İslam dininin mezhepleri arasında görmüyoruz. Aslında gelenekleri, ritüelleri ve düşünce sistemiyle Aleviliği dinin içinde bir öğe olarak bile kabul etmiyoruz ve daha da açığı sizi dini açıdan zararlı görüyoruz”dur.  Okullarda Türk-İslam sentezi uğruna propaganda yapan din kültürü öğretmeninden Tayyip Erdoğan’ın sözlerine kadar İslamcı siyaset geleneği, söz konusu Alevilik olduğunda ağız birliği etmişçesine yıllardan beri bu sihirli cümleyi tekrar edip durdu bizlere. “Biz de Hz. Ali’yi seviyoruz ama bu sizi kabul edeceğimiz, inancınızı bir din olarak göreceğimiz anlamına gelmiyor” demenin en kolay ve kendi topluluklarında da sorunsuz kabul edileceğini düşündükleri yoluydu bu çünkü.
Alevilik elbette sadece Ali’yi sevmek demek değildir. Geleneği, ritüelleri, kültürü, inanç ve düşünce sistemi ve kendine özgü bir tarihi vardır. Bir inanç pratiği olarak İslam’ın en heterodoks mezheplerinden- akımlarından biridir. Bunu elbette İslamcılar da biliyorlar. Peki neden bu tip açıklamalar yapıp duruyorlar? Bunu kabul etmek, içinden geldikleri geleneğin düşünce ve diliyle imkansız olduğu için mi yoksa Alevilik hala İslamcılar için en keskin tabulardan biri olduğu için mi? İkisi de kısmen doğru olsa gerek.
AKP ağırlıklı olarak milli görüş geleneğinden doğdu ve içinden geldiği geleneğin değişim geçirmemiş ilk halkası olan Nakşilik kolu tarih içinde belki de İslam’ın en köktenci eğilimlerinden birini oluşturuyor.Hatta Nakşilik nerdeyse siyasi literatürde köktendincilikle aynı anlamda kullanılıyor. Milli Görüş hareketi ilk filizlenmeye başladığından beri -duruma bağlı olarak- gerçekte iki kavramla ve yine o kavramlara dayanarak savaşıyor: Bunlardan biri modernizm diğerisi ise gelenek. Modernizm ile savaşında yine modernizmi kullanıyor. Herhangi modern bir eğilimi, düsturu, mücadeleyi kırmak için onun karşısına kendince yine modern bir düstur, eğilim çıkarıyor. Gelenek ile  ise yine geleneği kullanarak savaşıyor. Hayat pratikleri ve yaşayan kültür içinde kendince İslam olarak tarif ettiği kurallar bütününe ters gelen her hangi bir gelenekle karşılaştığında yine onun karşısında dini referansları ağırlıklı olan başka bir geleneği tek gerçek doğruymuş gibi kullanıyor. Bu, moderne karşı Sünni İslam’a ilişkin modern ve geleneğe karşı yine Sünni İslam’a ilişkin bir gelenekle cevap verme hali elbette ancak daha çok sesli olan, çoğul ve demokratik bir topluluk yapısıyla karşılaşınca başarısızlığa uğruyor ve inandırıcılığını yitiriyor.
“İslami hareket” tüm kompozisyonu ile “tek bir Müslümanlık vardır o da ‘doğru’ Müslümanlıktır” demek derdinde. Kuralları, kitabı, hukuku standardize edilmiş ve bu standartlaştırmaya denk düşmeyen tüm mezhepleri, eğilimleri, pratikleri, gelenekleri yanlış, dönüştürülmesi ya da yok edilmesi gereken pratikler olarak formüle etmek İslamcı hareketin genetiğinde en değişmeyen temel olarak yerini alıyor. Birçok insanın sempatisini toplayan ve söylemleriyle her karşılaştığımda içimden “iyi ki varlar” dediğim ve kendi dışındaki eğilimleri anlamaya en açık topluluk olarak algıladığım anti-kapitalist Müslüman topluluktan olduğunu söyleyen bir birey bile katıldığı televizyon programında Alevilere ilişkin bir soruda “fıkıha” bakmak lazım diye cevap vermişti. Bahsettiği fıkıh hiç kuşkusuz Sünni fıkıhtı. Bu kadar sorgulayıcı ve açık bir topluluğun içindeki bir birey bile İslam’ın tek bir fıkıhı olduğunu düşünebiliyor. Bu, “tek bir Müslümanlık vardır ve o da doğru Müslümanlıktır fikrinin daha özgürlükçü bir alandaki görüntüsüdür.  Oysa sosyolojik ve sosyal antropolojik bakış açısı bize bir çok İslam’ın olduğunu; Pakistan’ın dağlarından, Jamaika’ya, Orta Asya’dan, Suudi Arabistan’a hatta bölgeden bölgeye değişen pratik ve geleneklerle İslam adına yaşanan pratiklerin -onlar kendilerine Müslüman dediği sürece- İslam olarak kabul edilmesi gerektiğini söylüyor. Bu akılcı ve her şeyden önce kültürel bir bakış açısı. Ancak tam da bu noktada işler kızışıyor. Çünkü AKP’nin muhafazakarlığı kültürü tanımak ve korumak ile karakterize olan kültürel bir muhafazakarlık değil. Bilakis tarihi, ilkeleri, kavramları güç kazanmak için eğip-büken siyasi bir muhafazakarlık. Bu muhafazakarlığın sosyal anlamda Aleviliği kabul ettiği diğer mezheplerin düzeyinde görerek Alevilere haklarını teslim etmesi hiç de konjonktürel bir mesele değil. Tam tersine ancak kendi kuruduğu yapının temellerini değiştirerek yapabileceği bir eylem.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa