24 Temmuz ve sansür
24 Temmuzlar, Osmanlı İmparatorluğunda İkinci Meşrutiyetle (1908) birlikte basından sansürün ilk kez kaldırılışını simgeler. Gazeteciler için önemi yadsınamayacak ölçüde büyüktür. O gün gazeteciler, yayıncılar olağanüstü bir dayanışma göstererek gazetelerine, matbaalarına görevlerini yapmaya gelen sansür memurlarını içeriye sokmamışlardır. Ve ertesi gün ilk kez gazeteler sansürsüz yayınlanmıştır. İzleyen günlerde Babıali’de sayıları giderek artan gazete ve dergileri dikkate alan araştırmacı yazarların bu dönemi “İkinci Meşrutiyet ve Basın Patlaması” diye nitelemeleri günümüze ışık tutan bir tespittir. 24 Temmuzlar meslek örgütlerince 1971’e kadar basın bayramı olarak kutlanmış ancak 1971 darbesinden sonra TGC yönetimi gazetecilere ve yayıncılara yönelik sıkıyönetim sansürü ve ağır baskılar karşısında 24 Temmuzları bayram olmaktan çıkarmış “ Geleneksel Gazeteciler Günü ve Basın Özgürlüğü için Mücadele Günü” olarak kabul ve ilan etmiştir. Ardından bu kez 1989 yılında, her yıl basın özgürlüğü için uğraş veren gazeteci ve kurumları ödüllendiren “Basın Özgürlüğü ödüllerini” kurmuştur. Buna rağmen günümüzde kimi kurum ve kuruluşların 24 Temmuzları zoraki bir biçimde hâlâ bayram olarak kutlamalarını, kimi yazar ve gazeteci dostlarımızın ise sansürün sunturlusunun yaşandığı şu dönemde bayram mı kutlanır türünden serzenişlerini anlayabilmek mümkün değil.
Toplum tarihimize baktığımızda İster imparatorluk ister cumhuriyet dönemlerinde olsun yurttaşların yasak ve sansür sözcükleri ile hep iç içe yaşadığını görürüz. Bu olgu ileri demokrasiye ulaşıldığı söylenen içinde yaşadığımız dönemde de sürüyor. Belki yasakların değil ama sansürün biçimi değişiyor. Doğrudan sansürden örtülü sansüre deyim yerindeyse postmodern sansüre geçiliyor. Holdinglerinin geleceğini iktidarla iyi ilişkiler kurmakta gören gazete sahipleri şimdilerde gazetelerini, televizyonlarını yeniden dizayn ediyor. Muhalif diye bellenen, ülkede olup biteni irdeleyen, sorgulayan gazeteci ve yazarlar titizlikle ayıklanıyor. İşsiz bırakılıyor. Yerlerine iktidarın isteklerini anlama ve yerine getirmede ustalaşmış yöneticiler ve kalemler bulunuyor. Haber saklama, dezenformasyon gazete sayfalarında, ekranlarda başını almış gidiyor. Buna, gazete çalışanları üzerinde baskılar ve tehditlerle yaratılan korku ikliminin getirdiği asıl büyük tehlikeyi oto sansürü de ekleyiverin. İşte size halkın doğru ve yansız bilgilenme hakkı. İşte size ileri demokraside basın özgürlüğü.
Gazetecilik belki de tarihin en güç döneminden geçerken, mesleğin paryaları çilekeş muhabirleri, foto muhabirleri kameramanları da ayakta kalma adına zorlu bir sınavdan geçiyorlar. Ne İsa’ya ne Musa’ya yaranıyorlar. Kamuoyunu bilgilendirme adına olaylara daldıklarında, polisten de göstericilerden de dayak yiyor, hırpalanıyorlar. Çatışmalara gönderildiklerinde arkalarında da yanlarında da güvenceleri yok. Son gezi olaylarında yaralanan gazeteci sayısı 80’e ulaştı. Bu amansız şiddete uğrayan muhabirler de polisler gibi bir tür kamuoyu görevi yapmıyor mu? Devletin üvey çocukları mı gazeteciler? Ülkede hukuken gazeteci olanların onlarca misli hukuksuz çalıştırılan sosyal güvenceden yoksun gazeteci var. Söyler misiniz bu 1961’de çıkan 212 sayılı yasa dışında bugüne dek hangi iktidar bu haksız duruma el koydu. Sermaye-Siyaset-Medya sarmalında bu normal demeyin sakın. Haktan adaletten söz eden bir iktidar partisinin basın emekçisini bu denli dışlaması insana doğal gelmiyor. Ya da şöyle demek gerekiyor. İktidar gazetecinin kendilerine kul olanını seviyor. Cezaevlerini dolduran gazeteci kalabalığını görmezden gelmesi, işsiz gazeteci sayısının giderek büyümesi iktidarın pek derdi değil. Neyse ki kamuoyunu bilgilendirme adına sosyal ağlar var. Onu da yasaklamaya uğraşsınlar bakalım. Hiç değilse Türkiye’nin nasıl bir tek adamlı totaliter bir demokrasiye götürüldüğünü dünya alem görür.
Gazetecilik adına iktidara yanaşmak için türlü hüner sergileyen, meslek etiğini yok sayan gazetecileri, bilim insanlarını, sanatçıları hedef tahtasına koyan, meslektaşlarını kamplara ayıran, cüzdanlarını kabartırken vicdanlarını kararttıklarının da ayırtında olmayanlar var. Ne diyelim. Şimdilik meydan sizin!
Evrensel'i Takip Et