R.T Erdoğan, Zeyid Aslan, G. Azim Tuna

R.T. ERDOĞAN:
AKP dincilerinin Son Peygamberi Recep Bey en sonunda, açıkça ve resmen, o çok kızdığı “Darbe”ye resmen sahip çıktı ve ilginçtir ki herkes atladı, onun “Darbe Taraftarı” olduğunu. “Apoletsiz Darbe”nin mimarı olan Recep Bey artık Darbe’nin yanındaydı.
Yakın geçmişe, Şanlı Gezi Direnişi’nin ilk günlerine dönelim. Tayyip Dil Kurumu’na (TDK) dönüşen kurum, alelacele Recep Bey mamûlâtı “Çapulcu” sözcüğünün anlamını değiştirdi. Şimdi de “Darbe” sözcüğüne el attılar, şöyle diyorlar:  “Bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya de-mokratik yollardan hükümeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işi…”  Neymiş efendim, demokratik yollarla hükümeti devirmek darbeymiş. Bilindiği gibi sandık, yani seçim bir iktidar, bir hükümet değiştirme işidir. Recep Bey sık sık, “Yakında sandık var, gelin o zaman hükümeti değiştirin,” gibilerden konuşuyordu. Hatta Kazlıçeşme mitinginden sonra şöyle demişti: “En büyük meydan Taksim Meydanı değildir. Kazlıçeşme’dir. Kazlıçeşme’den daha büyük meydan var. O da sandıktır.” (Milliyet, 12.7.2013) .  Vay darbeci vay, sen demokratik yolla hükümetin devrilmesini istiyorsun ha…
ZEYİD ASLAN:
Bir aralar, “Kız mı, kadın mı belli değil,” sözü dillere yerleşen ünlü “Ananı da al git,” deyişinin mimarının avukatlığını, hatta Sivas Katliamı’nı yaratan Yobaz Çakma Dinciler’in savunuculuğunu yaptığı söylenen, AKP’li Vekil Zeydi Aslan’ın meclis bahçesinde uyurken bir fotoğrafı yayınlanmıştı, tıpkı ünlü ozanın dediği gibi “Uzanıp yatıvermişti, sereserpe”. Cengiz Aldemir’in (Sözcü gazetesi) bu fotoğrafı fena halde kızdırmıştı Bay Vekili. Meclisteki kadın gazetecilere, “Siz bu yaptıklarınızı gazetecilik mi sanıyorsunuz? Biz de insanız yoruluyoruz. Ben sizin bacak aranızı çekip gazeteye bastırsam, ‘Bunların gerçeği bu’ diye… Ahlaksız olurum değil mi? Ama sizinki gazetecilik oluyor,” diye konuşuyor. (Cumhuriyet, 12.7.2013)
Nedendir bilinmez, bizim erkek milletinin çoğunluğunun, bir kadına baktığı zaman, aklı fikri hep belden aşağıda kalıyor. (Onun için tacizler, saldırılar, cinayetler her geçen gün artıyor ya.) Ben başka bir şeye takıldım. Acaba neden o erkek vekil, kendi fotoğrafını kadınların bacak arasıyla eş değerde gördü. Ne diyeyim, vardır bir hikmeti…
GÜNGÖR AZİM TUNA:
Kendileri Eskişehir Valisi olurlar. Bay. G. Azim Tuna, katledilen Ali İsmail Korkmaz’ın ölümüyle ilgili eylemcileri suçluyor ve şöyle diyor: “Bunu yapan kesinlikle Türk polisi değil. Kendi arkadaşlarına bile zarar verip ‘polis yaptı’ süsüne büründürmeye çalışıyorlar.”
 Koskoca Vali, boru değil. “Kesinlikle” dediğine göre, elinde birçok bilgi ve hatta delil var. Sanırım bu bilgileri, delilleri yargı makamlarına ulaştırmış, görevini yapmıştır.
Haklı olabilir Beyefendi. Belki kendisine yakın, emin kaynaklardan şunları öğrenmiştir. Polis tarafından katledildiği ayyuka çıkan Ali İsmail Korkmaz’ın eylemci arkadaşları, Ali İsmail’e “Yahu kardeş, gel seni şöyle bir öldürelim, suçu polise yıkarız,” demişlerdir. Hatta o çocuklar TOMA’larıyla Kimyasal Su, tabancalarıyla plastik mermi, bilyeli mermi, madeni mermi sıkmışlar, gaz bombası falan atmışlardır. Polis de onlara çiçek vermiştir. Palalılar, baltalılar, kazmalılar, sopalılar, bıçaklılar da hep o eylemci çocuklardır. Keşke Vali bunları da açıklasaydı, yakışırdı…
SONUÇ:
Tencere, tava, şu iktidarcılar da hep aynı hava…

Yağma Sofrası (2)

Ak Dinci Belediyeler’in, yeteneksizlikleri yüzünden yarattığı borçların ödenmesi için sattıkları cami sayısı 8’i bulmuş. Eminim yakında Sultan Ahmet’i de, Fatih’i de, Süleymaniye’yi de satarsınız… Yiyin efendiler, yiyin, bu yağma sofrası sizin…