23 Temmuz 2013 15:48

Köleliğin ahir zamanı: Emek ve talan

Köleliğin ahir zamanı: Emek ve talan

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Talan hiç eksilmedi bu coğrafyadan. Bin yıllar öncesinden bugüne seyrine devam ediyor.
Bazen adına savaş denir onun bazen sömürü.
Kimi zaman talanın adı taşeronlaştırmadır ve emek hırsızlığı ile beslenir, kimi zaman misal gayrimüslimlerin mülklerine el konurken suçüstü yakalar tarih.
 Tüm bunlar olurken hiçbir şey olmamışçasına “Hayat devam ediyor” dedirtmek ister birileri. Onlar kim midir;  ‘logo kleftes’ yani söz hırsızlarıdır onlar. Genelde kendilerini iktidarda görür ve hep orada kalmak isterler. Ta ki halk gelinceye kadar…
 Hırsızlığın en sofistike halidir onlarda izlediğimiz. Halkın, emek örgütlerinin taleplerini, hayallerini tanımlayan sözlerini çalar, içlerini boşaltıp slogan eylerler kendilerine. Bunu en sık da özgürlükler, sağlık ve sosyal güvenliğe dair başlıklarda denerler.
Desem ki çalışma süreleri kamu kurumlarında tam iki katına çıkartıldı inanır mısınız? Ya hekim ve hemşireler sabah sekizden gece 24.00’e kadar haftanın nerede ise her günü çalışmak zorunda bırakılacaklar; tepkiniz nasıl olur?
Yüzlerce kot taşlama işçisinin silikozise bağlı genç yaşlarında heba edildiği bir ortamda buna neden inanmayasınız ki? Hele bırakın sosyal güvenceden yoksun merdiven altı ölümüne çalıştırılan kot işçilerini, sağlık alanından diş protez çalışanları da birer birer ölmeye başlamadı mı aynı hastalıktan?
Hükümet “Kendi Çin’imizi yaratacağız” derken niyeti ölümüne ucuz iş gücü değil miydi sahi? Tekstil, deri işçisi merdiven altı mesai tanımsız ücretli köle kılınırken, hekim ve hemşireler “beyaz dünyalarında” daha ne kadar yaşayabileceklerdi?
Sonunda bu da oldu ve aile hekimi ve hemşi-relere haftalık 40 saatlik mesaiye ek olarak 30 saate kadar zorunlu fazla çalıştırılmanın yolu açıldı. Sağlık Bakanlığı pek kibardır ya; bu emri “30 saatten fazla olmamak” olarak ifade etmişler son düzenlemelerde. Bakanlığa göre hekim ve hemşireler nerede ise tüm hafta boyu sabah sekizden gece 24.00’e kadar aralıksız çalıştırılabilecekler. Sabah sekizden mesai bitimine kadar aile hekimliği polikliniğinde sonrasında ise hiç eve gitmeden gece 24.00’e kadar acil servis veya ambulanslarda hizmete devam edecekler…
 Sağlık çalışanlarını sağlıklarından eden uygulamaların cirit attığı bakanlığın adında nasıl hâlâ ‘sağlık’ geçiyor anlamak mümkün değil. Unutmayalım ki gayriinsani, gayriahlaki bu uygulamanın hedefi salt aile hekimleri ve sağlıkçılar olmayıp itirazı yükseltmek gerekiyor.
  Misal 2009’da yayınladığı bir genelge ile Sağlık Bakanlığına bağlı kurumlarda taşeron üzerinden çalıştırılanlara asgari ücretten fazla ücret ödenmemesi için çaba harcayan bu bakanlıktan ne beklenebilirdi ki? Bakanlığın kendisi taşeronu aratmayan uygulamaların mimarı iken, işçilerin ürettiği bir sözü yeniden alıp emek akıtmakta yarar var: “Taşeron cumhuriyetine izin vermeyeceğiz.”
  Bir ülkede “talan baskı” varsa orada “itaat kültürü” de eksik olmuyor maalesef. Yüzleşmediğimiz oranda geçmişimizle gelecek de o kadar eksik olgunlaşıyor. Dün Ermeniler tehcirle savrulduğunda yaşadıkları topraklarından emekle ulaştıkları mülklerine el koyanların mirasçıları bizden başkası değil. 6–7 Eylül’de talan edilirken gayrimüslim malları talancıların mirasçıları bizleriz. Ve bu mirası reddedip yüzleşmediğimiz içindir ki devletin ceberut yüzü yasa ve düzenlemelerle bugüne tercüme ediliyor. Siz “yeni talan düzenine” taşeronlaştırma deyin, aile hekimi ve hemşireler, ‘zorla uzun çalıştırılma’ desinler sonuç değişmiyor.
 Sağlıcakla kalın.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa