Yaşamın gözyaşları
Spor sayfasında yazan; ama sporun kendisini yazmadığım, siyasal, toplumsal, çevresel, ekinsel; az da olsa kişisel konulara dalan; arada bir de spor yazan biri olarak okurların beklentisine yanıt veremediğimi düşünüyorum kimi zaman. Daha önce de birkaç kez belirttiğim gibi ben spor yazanları; onların dillerini, söyleyemediklerini yazıyorum. Bir de spordan; hele de ayaktopundan başka bir şey düşünmeyen, suya sabuna dokunmayan; ülke ve çevre sorunlarını görmezden gelenlere inat onların yapmadıklarını, yapamadıklarını yapmaya çalışıyorum. Evrensel’de yazınca da yazdıklarımın doğal karşılanacağını düşünüyorum. Gezi direnişi, üç beş takımın Avrupa liglerinde boy gösterip gösteremeyeceklerinden daha önemli benim için. Aslında beni bu sayfanın arkasına atsalar yazan için de okuyan için de belki daha iyi olacak; ama amaçlarımın bir bölümünden uzaklaşmış da olacağım için burası da işime geliyor doğrusu. Bunca girişi de yine değişik bir konuya değineceğim için yaptım.
Geçenlerde Evrensel’de okuduğum bir haber beni yine sayfanın dışına itti. Silifke’nin, yakında mahalleye dönüşecek Yeşilovacık beldesinde Caretta’ların ölüm haberini okuduğumda bunun haber olması ve ulusal bir yayın organında duyurulması sevindirici olsa da üzücüydü sonuçta. Bir ölüm vardı haberin içinde. Bir kıyım. Haberin fotoğrafına baktıkça da geçmiş canlandı usumda. Çünkü, Caretta ölümleri Yeşilovacık’ta sıklıkla görülen ve neredeyse olağanlaşmış bir şeydi. Yeşilovacık kumsalına başı ezilerek öldürülmüş çok sayıda Caretta gördüğümü içim burkularak da olsa söylemek zorundayım. İlgililere ve yetkililere duyurulduğunu da... Öylesine çoktu (!) ki onların işleri ölü canlara yapacak bir şey bulamadılar sanırım. Koruma altındaki o hayvanların, denizdeki balık çiftliklerine zarar verdiği gerekçesiyle öldürüldüğünü söylüyordu bilenler. Ülkenin bilenleri çok olunca söyleyenleri de çok olacaktı kuşkusuz. Söyleyenler çok olunca da söylenenlere inanmaktan başka bir şey gelmiyordu elden. Ama gerçek şu ki o hayvanlar öldürülmüştü.
Yeşilovacık değişiyor (!) tüm ülke gibi. O güzelim doğası, ileri demokrasinin kıyımına uğruyor olageldiği gibi. Postanesi alınmış elinden. Belediye görünümündeki belde yakında mahalle olacak. Küçük koyunun büyük kısmına liman yapılıyor, her güzel yerin içine edecek bir şey bulunduğu gibi. Hem de, cam yapımında kullanılan maddenin işe yaramayan ve zararlı bulunan kalıntılarıyla doldurularak. Yörede yaşayanların ağzında dolaşan güncel söylenti bu. Gerçeklik derecesi nedir, onu ilgililer ve de çok doğal olarak yetkililer biliyorlardır halka söylemeseler de. Milletin koca vekili de soru önergesi verdiğine göre, onun limanın kaçak olduğu savı da söylenti olarak düşünülemez sanırım. Küçücük koyuna büyük bir liman, ormanına yol yapılan ve yayla evleriyle donatılan (!) Yeşilovacık’ın bir yanında Akkuyu nükleer santralı, bir yanında Akdere çimento fabrikası, kendinde de termik santral korkusu ormanın yeşilinin, denizin suyunun rengini değiştirecek yakın gelecekte. Gemicikler çimento götürüp kömür getirecekmiş çünkü. Ülkenin her yerinde olduğu gibi insanlara yaşamları çok görülüyor, birkaç yandaş para kazanacak diye. Topraklar paylaşılmış, ülke satılmış. Sabahları kuş sesleriyle uyanılan belde de, şimdi denize çakılan kazıkların gümbürtüsü var gün boyu.
Yıllar önce seçim kürsülerinden bittiği duyurulan Mersin-Antalya yolu hâlâ yapılmakta (!) ve bir türlü bitirilememekte. Bitmiş gibi görünen ve kullanılmayan salt tüneller var. Hele bir tünel var ki, Antalya yönü çıkışında uçan taşıtlar görülürse hiç şaşırılmasın, çünkü çıkışta yol yok. Yeşilovacık yakınlarındaki Akdere’den de geçen yol için öyle bir ağaç kesildi ki, ağaçlardan oluşan doğal tünelin yerinde çöl var şimdi.
Akdere karadereye döndü. Orman ağlıyor. Akdeniz ağlıyor. Ülke ağlıyor.
Yeşilovacık da Caretta’lar gibi öldürülüyor…
EVRENSEL'İNMANŞETİ
![Ekmek ve hürriyet kavgası!](https://www.evrensel.net/upload/dosya/284534.jpg)
Ekmek ve hürriyet kavgası!
Antep’teki işçi eylemlerine yönelik yasaklar, Türkiye’nin bir süredir sıklıkla gündemine gelen hukuki ve siyasal baskıların neyi amaçladığını da daha net gösterdi. Kayyımlar, soruşturmalar, gözaltı ve tutuklamalar, Saray’a verilen olağanüstü yetkiler, basına ve gazetecilere yönelik baskılar, halkın üstüne çöken ekonomi programına ve tek adam yönetiminin siyasal baskılarına karşı yükselen itirazı bastırmak için…
Evrensel'i Takip Et